ZEİTGEİST ZAMANIN RUHU - ZEİTGEİST NEYİ ANLATIYOR

  ANA SAYFA
  İLETİŞİM
  DUYURU
  FORUM ALANI GİRİŞ
  KENDİ LİNKİNİ GÖNDER
  Zeitgeist Alanı
  ZEİTGEİST NEYİ ANLATIYOR
  CANLILARIN BİRBİRİNE BAĞIMLILIĞI
  PARASAL SİSTEMİN OLUŞMA AŞAMASI
  PARANIN SAHİPLERİ
  Kişisel Yorumlarım
  DİN İLK ANAYASA KİTABIDIR
  DEİSTLİK ARA GEÇİŞ DÖNEMİ
  HOLOGRAFİK EVREN VE DİN
  NEDEN HESAPSIZ ÜREME
  EŞİTSİZLİK BAKIŞ AÇISI
  DÜNYADA TEK DİLİN ÖNEMİ
  ÜTOPYA VE HAYAL
  SAĞLIK AÇISINDAN CAHİLLİK VE YOKSULLUK KARDEŞTİR
  SONUÇ: NASIL BİR YAŞAM
  CAHİLLİK AİLE VE TOPLUM MİRASIDIR
  Farklı Görüşler
  RİCHARD DAWKİNS EVRİM
  EVRİM HAKINDA
  ATOM DÜNYASI EVREN KUANTUM FİZİĞİ
  TEK DÜNYA DEVLETİ
  DİN VE İNANÇ HAKKINDA
  MEDENİYETLER ÇATIŞMASI
  DİYALEKTİK BAKIŞ
  KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİ
  Bilinç Algı Felsefe
  BİLİNÇ BİLİNÇALTI
  ÖZBENLİK
  OSHO FELSEFESİ
  GÖZLEM VE ALGI
  __________________
  ZEİTGEİST ANKETİ
ZEİTGEİST BELGESELLERİ ANALİZ/YORUM SORU VE CEVAPLARI
DİKKAT EDİN TÜMÜNÜ OKUMADAN BİRŞEYLER EKSİK KALABİLİR


Bu renkli yazıyla yazılmış yorum bir sonuç tesbitidir. asıl konunun özü alttaki diğer yorumlar ve yazılardır.

İşin aslına bakarsak zeitgeist'de anlatılan yaşam biçimi yakın gelecekte gerçekleşmeyeceği aşikar olduğundan bugünün insanları, yani bizler için (içinde yaşayamıyacağımızdan dolayı) uzak bir hayalden başka bir şey değildir.
insanların içinde yaşayamayacağım bir hayalin, benim için hiç bir anlamı olamaz demesi haliyle çok normal ve haklı bir gerekçe olabilir. ne kadar gelişmiş/medenileşmiş insan topluluğundan bahsetsekte, bugünün insanının genel çoğunluğu bahsedilen zeitgeist yaşam biçimini oluşturamıyacak kadar hala çok cahildir,ilkeldir.

Örneğin; bir aptallık çetvelimiz olsa, 1 metre zeka yönünden akılı olmanın maximum ölçüsü olsa, şu anda 10-20 santimi gösteren bir zekalar demeti var ortada, bu durumu günlük gazeteleri okuyarak, tv haber veya programlarını izleyerek, çevremizdeki insan yaşamlarınıını gözlemleyerek, her mecrada gözlemleyebiliriz. tabi bunu söylerken gözlemleyen olarak kendimizide çok üstün başka saflarda göremeyiz, genel olarak hepimiz aynı boyutta ilkeliz,
ancak kimimiz biraz fazla, kimimiz biraz az gösteriyordur bu yönünü, böyle bir farklılık olabilir.

Anlatmaya çalıştığım şey böyle bir yaşam biçimi için çok çok uzun zamanın gerekeceği ve bu zaman içinde zeitgeist'de anlatılan yaşam biçiminin gerçekleşmiş olmasının bugünün insanının ortalama yaşam süresi düşünüldüğünde bir anlam ifade etmiyeceğidir.(buna bencilikmi, gerçekçilik'mi diyebiliriz bilemiyorum) o nedenle zeitgeist'de anlatılan yaşam biçimini desteklerken, içinde yaşayacağını düşünerek değilde, ileride içinde yaşayacak nesiller için atılmış adımlar olarak görmek gerekir. hani her şey geleceğimiz çocuklarımız için tekerlemesinin aynısıdır durum.

Hevesleri kırmak niyetinde değilim ama, halk tabiri ile bulutların üzerine çıkıp görülen bir hayalden, yani ütopya düzeyinde bir hayalden, dünyadaki ulaşılabilirlik açısından daha kolay olan somut hayallerle arasındaki fark, birinin çok daha kısa sürede ve gerçekçi, diğerinin çok daha uzun sürede bulunduğun zaman dilimi açısından gerçeğe çok uzak olduğunu söyleyebilirm.

Duruma böyle bakınca, zeitgesit yaşam biçimininin değilde, tek dünya yönetiminin adımlarının çoktan atıldığı, dolaylı yoldan bir çok ülkenin bu yönetimin içinde olduğu ve tek dünya yönetimin tamamen gerçekleşeceği net gözükmekte. tek dünya yönetiminin ne olduğunu alttaki yorumlarda detaylıca yazmıştım. evet 
konuya sınıfsal bakılacaksa, bugünün insanlarının, sade vatandaşlarının, halklarınnın, sistem değiştirebileceğine inanç ufukta gözükmüyor. belki çok çok uzun yıllar sonra, yani bizlerin yaşamını ilgilendirmeyen bir zaman diliminde. (tabi reankarnosyona inananlar varsa onlar için çok iyi bir şey, sürekli ölüp yendiden doğmak inancı, kendi için geleceği hazırlaması anlamına gelir). yakın zaman için halkların değil ama sermaye gücünün bu sistemi çok rahatlıkla değiştirebileceğine inanıyorum, parasal sisitem içinde bir sıçrama gerçekleşecek ve dönüşecekdir, bu dönüşüm ilk önce fiziki paranın ortadan kalkması, sonra sanal paranın tek bir ortak para birimi olarak vu ama neye dönüşür onu bilemiyoruz tabi.....

                                           ZEİTGEİST GEREKLİ, FAKAT GERÇEKLEŞEMEZ

İnsanlar olarak yaşamsal sistemimiz mevcut kaynakların adil paylaşımı olmadığına göre, mevcut kaynakların öznesi/karşılığı ve kullanımı, kurulmuş olan parasal sistem olduğundan, bu sistemde çoğunlukta olan halkların, para ve onun sağladığı güç elinde olamayacağından, var olan sistemi değiştirmeye gücüde yetmeyecektir.

Parasal sistem ve onun sağladığı güç, hep sınırlı sayıdaki üst akıl insan grubunun elinde olacağından, sıradan halklarında bu para ve güç sahiplerinin araçlarına mahkum bir şekilde yaşamak zorunda olacağından, var olan mevcut kapitalizim parasal sistemine karşı, halkların yine bu sistem içinde altarnatif oluşturamayacağından veya oluşturacağı altarnatif sadece fikirsel açıdan etki edip, parasal sitem ve onun gücüne direnç sağlayamıyacağından. Mevcut var olan parasal sistem ancak yine bu parasal gücün sahipleri tarafından dönüştürülebilir. Bu dönüşüm’de ne yazıkki zeitgeist yaşam biçimini oluşturmaz.

Parasal sistemde, parasız ve parasal sistemin araçlarından muhaf yaşamımızı sürdürme şansımız maalesef yok, halklar fikirsel olarak bir adil paylaşım düzeni düşüncesi oluştursa bile, bu düşünce parasal sistemi yıkıp geçme direncini veya gücünü oluşturamaz, yaşamsal ihtiyaçların karşılanması gerektiğinden, aynen 2 savaşan taraflardan birnin lojistik desteği olmadığından sersefil olup, savaş’da kaybetmesi gerçeği gibi bir sonuçla karşılaşılır.

Bunun tersi bir sonuç yaşanabilmesi için, parasal sistemin dünyada topyekün şekilde iflas etmesi, yani dünyadaki tüm üklerin insanlarının parasal sistem içinde yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmaması riski oluşması, bu sebeplede küresel boyutta isyan olması gerekir, böyle bir küresel yaşam mücadelesi zaten oluşmaz, ama diyelim oluştu, parasal sistem bu durumda bile yine belli bir süreci atlatana kadar bu yaşamsal ihtiyaçları karşılayacak çıkış yolları bulur. Kapital parasal sistemin ortadan kalkamsı için ancak küresel ölçekte bir kominizm gerekir, bu denendi fakat ömrü uzun sürmedi. Demekki dönüşümü sağlayacak güç yine parasal sistemin ta kendisi olacaktır, ama bu dönüşüm zeitgeist yaşam biçimi şeklinde değilde, yine parasal sistem içinde nüfusu azaltılmış bir dünyada, tek tünya devleti projesidir. Tek dil, tek kimlik, tek sanal para birimi, sınırların kalktığı bir tek dünya yönetimi.

                               ZEİTGEİST SADECE İNSAN VE DOĞA MERKEZLİ OLMALIDIR

zeitgeist yaşam biçimini açıklarken
''doğa,canlı,insan'' odaklı bir yaşam biçiminden söz ettim defalarca, ama işin aslı tüm canlıları bir arada yaşamak zorunda olacağımız ve zarar vermememiz gerekenler olarak tesbit edemeyiz. örneğin; sivri sineklerin insan yaşamı için ne faydası olabilir, ama zararı çok fazla, tek işi kan emmek olan bu canlıların doğada nasıl bir zincirin olmazsa olmaz faydasını sağlıyor olabilir. demekki tüm canlılarla bir bütün içinde bir arada yaşamaktan söz edemeyiz, diğer tüm türlerin kendi tür merkezinde düşünerek hareket ettikleri gibi, biz sadece tür olarak ''insan'' merkezli düşünmeliyiz ve türümüze direk veya dolaylı yoldan faydası ve zararı hesaplanarak diğer canlıların yaşaması veya ölmesi gerektiği hakkında söz sahibi oluruz. yani merkez noktamız insandır, doğa içinde bulunduğumuz yaşam alanı evimizdir, öyleyse evimizi bize faydası olacak şekilde sağlıklı tutmalıyız, diğer canlılar bizim ve yaşam alanımız olan doğanın ne kadar faydasına ise o kadar korumalı ne kadar zararlı ise o kadar yok etmeliyiz. bunu yaparken hesaplama basit; herhangi bir canlı direk olarak türümüze zarar veriyorsa ve bu canlı ile beslenen diğer canlıların altarnatif başka besinleride varsa, kısacası yaşam zinciri içinde insan ve doğaya katkısı ölümü ile dünyadaki yaşamı alt üst etmeyecekse, o zaman yok edilmelidir. yaşam zincirinde  geriye kalan her canlı ancak bize fayda sağlıyor ise veya en azından bize zarar vermiyor ise bir arada yaşayabileceğimiz türlerdir, şayet zarar veriyorsa onu öldürmemiz, yok etmemiz doğanın kanunu gibi açık/net hakkımızdır ve bunu yaparız. düşünebiliyormusunuz; bir sivri sineği öldürürken ahh kahretsiz bir canlıyı öldürdüm, doğanın dengesini bozdum diyen bir insanı, tabiki böyle bir insan olmaz, olamaz. elimizde olsa idi dünyadan tamamen yok etmek isterdik. yaz geldi ve çok çektirmiş bu sivrisinekler diye düşünmeyin bu ciddi gerçek bir realitedir.


NOT: Konuyla direk ilgisi olmasa bile yaptığım yorumlarda Yaratıcı ile ilgili düşüncem deistlik çerçevesinde idi, fakat bu durum tamamen değişmiştir. yazılarımın içinden bu deistlik çerçevesinde yazılmış yaratıcı inancı düşüncelerimi silmememin sebebi, hangi aşamalardan geçtiğimi sizinde net olarak görebilmeniz içindir. ayıklama yapmıyorum, kişisel yaratıcı düşüncemi bu linkte yayınladım: Deistlik Ara Geçiş Dönemi
__________________________________________________________________________________
YORUM

Bu belgeseller, tarihten bugüne kadar yaşanan bir çok şeyi, her yönüyle, detaylı bir şekilde, örnek ve belgeleriyle, izzah ediyor. yani kocaman bir sistemi, epey açık bir şekilde, deşifre ediyor.  normalde insanın kendisininde farkettiği, hissetiği şeyleri, bu belgeseller apaçık hale getiriyor, perdeyi kaldırıp pürüssüz yapıyor. bunları bir tarafa koyuyoruz.

Sonrasında tabi bu konuları belgeselleri yayınlayanların çok başka hesapları olabileceği, belki bir yönlendirme yapabileceği düşünülebilir, ama öyle bile olsa sonuçta anlatılan konular gerçekmi, yaşadığımız şeylermi _? evet öyle. yani amaç ne olursa olsun sonuçta anlatılanların gerçek olup olmaması biz insanlar için önemli.

Projenin Mimarı, bu sistemden çıkış yolunu, parayı oluşturan ve onun etrafında mücadele ettiren sistemi, tamamen ret ederek savunuyor. bütün kaynakların zaten hali hazırda yeryüzünde olduğunu, dolayısıyla kaynak sorunu olmadığını, bu kaynakların sahibinin yeryüzündeki tüm canlılar olduğunu, 
bu kaynakları zamanında zekalarını kullanarak ve insanları sömürerek tüm dünyanın sermaye gücünü oluşturan sayılı ailelerin, bu parasal gücünü her alanda kullanarak, tüm sektörlerin ana sahibi oldukları ve küresel olarak dünyaya yaydıkları, dolayısı ile bu kaynakları kendini daha fazla zeki zanneden bir gurubun el koyarak insani tanrılık yapmalarının, dilediğine dilediği kadar sunmasının, bu uğurda insanların birbirleriyle savaşmasının anlamının olmadığını ve canlıların birbirlerini gerkesiz tüketiklerini söylüyor.

İnsanların her hangi bir aleti örnek 100 sene kullanabileceği kalitede yapabileceği gerçeği varken, parasal döngüyü sürekli canlı kılmak için 3-5 ayda,1 senede (kısa sürede) ömrünü yitirecek kadar kalitede aletlerin yapıldığını, satıldığını söylüyor.

Yanlız söylemekle kalmamış. adam mühendis tüm projelerini hazırlamış adını'da ''venüs projesi'' koymuş. bütün şehirler, şehirlerin altyapıları, kullanılacak kaliteli temiz enerjiye dayalı araçlar, şehirlerin havalandırma sistemi, evler, doğal alan v.s ne akla gelirse hepsinin maketi ve videolarını hazırlamış, hatta gerçeklerinden bir kaç örnekte yapmış. tabi bunların parasal sistemde bir maliyeti ve sonu var.

Ama adam diyor'ki örnek; para, gelişmemiş insanların gelişme aşamasında birbirlerini yağmalarken, geliştikçe önce yağmalamak yerine ürün takası yöntemi, daha sonra devletleştikçe kurumsal yapı olarak ortak bir değer belirtmesi açısından al ver için kullanılmış bir araç. içinde bulunduğumuz çağda, teknolojide, gelişmişlikte bu araca ihtiyaç olmadığı gibi, insanları fazlasıyla mutsuz etmekte,

Bu araca ulaşmak için verilen çok fazla gereksiz mücadele sonucunda, insanlar aslında gerçek anlamda yaşmamakta, yaşadığını sanarak ölmekteler. halbuki her şey elimizin altında ve dünyadaki bütün insanlar bu kaynakların sahibi, bu kaynakları kullanarak insanlık yeme, içme, giyim, barınma, sağlık diye bir sorunu katiyen yaşamaz.

Bunları siyasiler yapamaz, bunları teknoloji yapacak, hayatı kolaylaştıracak. bunları yapmak için gerekli bütün kaynak yeryüzünde hazır var, para verip alınacak bir şey yok. bunlarıda insanların gönüllü yapacağını söylüyor örnek olarakta, kenidini insanoğlunun gelişmesine ilerlemesine adamış ''Albert Einsten'' gibi insanları gösteriyor.

Siyasiler sorunlara şöyle bakarlar
Peki bu yaşam kaç paraya mal olur ?
Adam'da diyorki, soru yanlış.
Aslı soru şu olmalı;yeterli kaynak varmı _? evet var.

Tabi bu anlatılan şeylere bakıldığında ben anlıyorumki bu yaşamda dinler yok, ırk yok, meshep, siyaset, milliyetçilik v.b hiç birşey yok. sadece insan, tabiat, canlılar var. uğruna savaşılacak bir şey yok. daha iyi mutlu yaşamak için kaynakları kullanıp daha geliştirmek ve hep beraber kulanmak var.

Bir açıdan bakıldığında kominist bakış açısıda buna benzer bir şey diye düşünülebilir. ama adamın söylediği, ilgisi yok diyor. ideolojiler v.s hiç birşey olmadığı için, buna bugünün hiç bir simgesel ismi konamaz diyor. (sosyal sistem, faşist, sosyalist, kapitalist veya komünist olsun, altta yatan mekanizma, para, iş gücü ve rekabettir. komünist çin, ABD'den daha az kapitalist değildir. Aradaki tek fark, devletin pazara girme derecesidir) diye net bir biçimde açıklıyor. yani özetle insanlar birbirlerini öldürmeden din, dil, ırk, meshep, v.b hiç bir ayrışmayı bilmeden, var olan kaynaklar kimsenin tekelinde olmadan, o kaynaklardan yararlanmanın yolu maddesel bir şeye tabi olmadan, verilen emek karşılığında mutlu bir şekilde yaşamaktan bahsediyor.

Tabi burada en büyük soru işareti, insan dediğimiz canlı, engeller konmadan ulaşacağı yiyecek, içecek, giyacek, barınma, gibi şeylere karşı, yellene, yellene yatıp tembellik edermi, etmezmi? 
bu mühendis adam diyorki; neden etsin, etmez. yeterki o tüm ayrışmalara neden olan sebepler ortadan kalksın ve insanlık bir tek vucut olsun, o özgür ortamda üretim dahada artacak, herkez resimle, bilimle, kendi kabiliyeti, arzusu ve isteği doğrultusunda bir sanat dalıyla dünyayı geliştirecektir diyor.

Şu anda, alışmış olduğumuz bakış açısıyla,bu anlatılan,olması gerken gerçek dünya düzeni biraz‘’ütopik’’geliyor olabilir, ama her canlının mutlu ve bir arada yaşayabilmesinin temeli bu. ve bu adam diyorki; bu bahsetiğim dünya sorunsuz, sıkıntısız 4+4 lük şekilde işleyecek belkide diyemeyiz, ama şu andaki sistemden, düzenden çok, çok daha iyi olacağı kesin diyor. İnsanlar sürekli kendini geliştiren canlılardır, topluluklar sürekli gelişiyor ve gelişme sonlu değildir, hep devam edecek. adam bizlerin, insanların uygar olmadığı uygarlığın sürekli devam eden bir gelişme süreci ve sonlu olmadığını söylüyor. bir uygarlıktan bahsedilecekse şu anda biz insanların buna çok uzak olduğunu söylüyor. bir bakış açısıyla insanları bir arada tutan bağ gerçekten çok ince kıl kadar bir bağ, her an bir diğeri birazcık asılıp o bağı koparabilir.

Bu konuda soru işaretleri var. örneğin; bahsetiği yaşamın yönlendiricisi, yani koyunların çobanı olmadan düzenin sağlanamıyacağı bilgisi var bizde. ama adam diyorki; bunlar bize alıştırılan, 
zihnimizde kemikleştirilerek toplumsal olarak her doğan çocuğa ezberllettiklerimizdir. piskolojik, alışılmış, hayata bakış düşünceleri. değişmez, değiştirilemez sandıklarımız, olmaz sandıklarımız, içine doğduğumuz toplumun, her yeni doğan bireyi kendine bezetmesiyle sürekli devamlılığını sağladığı, parasal sistemin bize alıştırdığı, kemikleşmiş bakış açısından başka birşey değildir.

Tabi geçmişte insanlar bir bütündenmi parçalandılar, yoksa parçalardanmı bütünleşiyorlar bunu iyi anlamak gerek. Eğer parçalardan gelişerek bütünleşiyorlarsa kabileler, imparatorluklar, ulusal devletler/ülkeler, nihayetinde tek devlet/ülke olma evresini yaşamadan bu adamın söylediği, tek ortak yönümüz olan türümüz etrafında bir arada yaşama evresine geçemeyiz. bunun yaşanması içinde tek merkezli yönetim biçimi, tek dil, hatta bir süreliğine geçicide olsa tek ortak din konusunda'da zaman içinde anlaşılacağı düşünülebilir veya dinler zamanla nesillerle kaybolup gidecektir. tabi şu andaki düşüncemizle 
haliyle imkansız gibi gözükmekte . yani konuya böyle bakınca epey bir karmaşık geliyor, ağır geliyor. Hepsi bir tarafa amaç ne olursa olsun, belgesellerde anlatılanların gerçek olduğunu bizler yaşayarak gördüğümüz, algıladığımız için, o konuda bir tereddüt yok. bizi asıl ilgilendiren tarafı bu.
 _________________________________________________________________________________

YORUM

Magazin dünyası, şarkıcılar, futbolcular, neden bu kadar yüksek kazançlar sağlıyor.
her hangi bir bilim adamından fazla kazanıyor olabilirlermi. (hayır standart bakış açısıyla, hemen bilim adamlarının maaşlarını daha'da yükseğe çıkaralım mantığı akıllıca değil.)

Hokkabaz medya ve o sektörden para kazanmak için sınır tanımayan sözde sanatçılar, bu milletin dezanformasyonunda at başlarıdır. ne kadar karga ses ve kabiliyetsiz varsa hepsini, erkeğin kadınlaştığı, kadının bedenini çıplaklaştırdığı oranda devleştirmiştir, her tv programına konuk, her reklama, reklam yüzü, olarak sürekli zihinleri bunlara alıştırmak en büyük maharetleridir. komedi diye seyirciyi, kocanın yanında kadını, kadının yanında adamı aşşağlayıp gülerek, bu milleti'de böyle güldürerek sözde show yapan insanları göklere çıkardılar, böyle bir show dünyası yarattılar. stresten bunalıp, yolunu kaybeden, esrar içen genci aşşağılarken, hor görürken, kokain çeken ve satan sanatçılara bunlar sahip çıktı, el üstünde tuttu. günlük sevgili değiştirip, kendi kaset, film, program reklamını yapan sözde sanatçıları manşetlere taşıdılar, magazin diye sanal bir dünya yarattılar.

Tv dünyasında her alanda bu saçmalıkları görüyoruz, show programları, evlilik programları, vb programların içindeki insanları gözlemlediğimizde tam bir tımarhane alanı olduğu o kadar netki, ama sürekli alıştırılan zihinler her şeyi kanıksıyor, normalleştirip alışıyor. hatta haber programları bile izlediğimizde o kadar kalitesiz, o kadar zekadan uzak insanları görüyoruz'ki, bu kadar salağın içinde akıllı kalmak dünyanın en zor işi olmalı diye düşünmeden edemiyor insan. hiç bir işin ehili yok sanki, belkide zeka demeti o kadar çukur ve diplerdeki, gerçekten kaliteli insan zekası yokta, ondan sebebmidir bu durum diye düşünebilirizde. fakat durum böyle değil, hokkabaz medya diğer tüm sektörler gibi sadece kar ve zarar hesabı yaparak para kazanma telaşı ile bunları yaparken, kitleleri sürekli hipnozite edip düşünmeden aptallaştırarak kendine bağlıyor, sağlıklı sorgulayan insanlar işlerine gelmez, önemli olan bağımlı halde, sürekli kendine bağladığı, aptallaştırdıkları kitlenin çoğalmasıdır.

Ekonomik sıkıntıdan, sitresten sosyal yaşamı gün geçtikçe bitirilen insanları, bulunduğu şehrin diğer yakasına bile gidemeyip eve mahkum olan insanları televizyon kutusuna esir ettiler, onlarda çok iyi biliyorduki; ne koysan önüne onu alacak millet, çünki başka dünyası yok. onlarda işte böyle rezillikleri koyarak, sürekli alıştırarak insanların dahada fazla delirmesine, boşluğa düşmesine sebep oldu.


Meşguliyet zincirinde bütün eğlence alanlarını bu araçlar doldurur duruma geldi. saçının ortasını kazıyıp, suratına farklı makyajlar yapıp, ilginç elbiseler giyen insanları, bu meşguliyete alışmamış olduğu sırada görse deli diye damgalayacak kişi, bu meşguliyete alışmış olduğundan normalleştiriyor ve zamanla kendini onunla özdeşleştiriyor. 

Kabiliyeti ve emeği neticesinde, insanlara gerçek anlamda faydası olan kişilerin, sürekli calıştığı halde kazandıkları parayla kendilerini iyi kötü geçindirmeye çalışan insanların bir ev alma durumuna gelmesi için, bir nesil ömrü vermesi gerçeği kenarda duruken, örnek; bir futbolcunun sadece bir maçlık aldığı teşfik parasıyla bile, mesela bir bina satın alabileceği gerçeğiyle yüz yüze kaldığımızda. aslında parasal sistemli yaşam biçimde birer apttal türü olarak yaşadığımızın, yaşadığımızı sandığımızın gerçekliğiyle yüz yüze kalıyoruz.

A)insanlığa somut anlamda faydalı kişilerin, hatta tarlada yiyecek üreten insandan başlayarak söyleyelim, bir ev sahibi olabilmek için yarı aç yarı tok geçinip ancak bir ev sahibi olma ihtimalleri varken, yani bir ev sahibi olmak için ömrünü verirken B) diğer taraftta futbol denilen 90 dakikalık top koşturması sporu'nun içinde yer alan bireyin sadece bir maçın teşfik parası ile bir bina satın alabilmesi kıstasına (bir ömür ve bir gün) 
yapılan işin emek değerine dönüp bakalım. biri tüm insanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama maksadıyla güneş altında, yüzü gözü ter içinde, yara içinde, nasır içinde kalarak toprağı elleriyle eşeleyen insan, diğeri belirli günlerde 90 dakikalık top koşturarak çok geniş kitleleri meşgul etmiş, sonrada yabancı ülkelerden son model marka otomobilleri, köşkleri, limanda bir yatı, havaalanına bir özel uçağı alıp, her gece bir başkasının koynunda, her gece bir başka eğlencede gününü gün eden bir başka insan. işte verilen emekle karşılığında alınan kazancın arasındaki orantısızlık uçukluk tamda bunu açıklamakta.

Bizler bu sistemin içinde ruhlarını kaybetmiş birer yaratık topluluğuz, çok ince kıl kadar bağlarla iç içe yaşıyoruz, her an birbirimizin boğazını gözmüzü kırpmadan kesebiliriz, evet çünki gerçekten hastayız ve yaşamsal ihtiyaçlarımız var. bu ihtiyaçlar yatla gezmek, lailada, reinada eğlenmek, her gece farklı kişilerin koynunda uyanmak gibi yaşamsal ihsanal ihtiyaçlar değil, bunlar yaşamsal ihtiyaçlar ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamayan kişi, kundaktaki bebeğinde, 80 yaşında insanında hesabını yapmaz, çünki konuya insani bakmaz bakamaz, giderlmesi gereken bir ihtiyaç var ve kar-zarar hesabıdır bu, yaşamak için gerekirse öldüreceksin hesabıdır bu.


Yıllık kazanılan milyon dolarlar. gecede kişi başı kazanılan yüzlerce milyar paralar. veya bir futbol takımının oyuncularına verilmiş 1 günlük teşvik paraları, ortada dönen paraların akıl almaz miktarları, sıradan bir vatandaşın bu bir günde kazanılmış paranın çok küçük miktarı ile işte hayatımı kurtaracak, işimi kurup, bir eve yerleşip, altıma arabamı alabileceğim para diye düşünmesi, bu orantısızlığın miktarını büyüklüğünü açıkça ortaya koymuyormu.

Bunun paraya karşı olmakla bir ilgisi yok.
kazançta bu kadar uçuk farkta, büyük uçurumları oluşturcak ne yapıyor olabilirler.tek bir ortak özellikleri geniş kitleleri meşgul ettikleri gerçeği olabilirmi?. bir paraça mutluluk ve kederi yaşamak için kullandığımız aracılar ne kadar gerçek ve gerekli düşünelim. bu futbol, film, müzik, show romantizmi bu kadar yoğun olmasa,insanların genel çoğunluğunun beyinleri sürekli bunlarla meşkul olmasa, içinde bulunduğu yaşamı,sistemi sorgulayarak meşgul olsa, o zaman gözlerdeki perdeler kalkıp daha insani bir sistem talebi oluşmazmı.

Gazete haberi okuyorum.sporcunun aldığı akıl almaz teşfik parasından bahsediliyor. yazının altında insanların yorumlarını okuyorum, yorumların hemen hepsi helal olsun, işte bizi tanıtıyor aldığı para anasının ak sütü gibi helal olsun, ondan daha iyi oynayan çıksın o alsın kıskanmasın kimse v.b bir sevgi gösterisi, romantizmi var.
tamam asgari ücret alsın demiyorum ama, yani bu kadarmı olur, bu kadarmı. ne yani, ne yaptıda insanlar için bu kadar akıl almaz paralar kazandı.bir kaç sene geçmeden köşkler abd'de lüks şehirlerde evler, altına dünyada sayılı olan arabalar, özel yatlar, özel uçaklar. yanlız futbolcular için değil, yaptığı iş ve o işin değeriyle orantılı olmayacak kadar akıl almaz aşırı uçuk kazanç sağlayanların hepsiyle alkalı bu. şarkıcılar, artisler de bunların içinde. he denilebilirki bunları hayatımızdan çıkarsak geriye ne kalır diye, koca bir sıfır'mı, mutsuzluk'mu. eğer öyleyse demekki bizler özümüzde,yaşamımızın büyük çoğunluğunun zaman diliminde koca bir sıfırız, mutsuzuz demektir. ve bu kitleleri peşinden sürükleyen pahallı yüzler reklamlarda, tv'ler'de, gazetelerde v.b her yerde ''sistemi kuranlarla beraber, sunduğu bozuk, karmaşık, kalitesiz tüketim'' için diğer insanları kullanmakta ve kullananlar birbirlerinden fayda sağladıkları için gayet memnun.b u büyük teşvik sırada her şeyini feda etmeye hazır sayısıs yüz, insan biriktirmekte. neyin mücadelesi bu.


Ama bu yorumculardan bir tanesi en azından demiyorki, örneğin; şu bilet fiyatlarını biraz indirin diye.
öyle ya, futbolcuya bu kadar para veriyorsan, demekki bu taraftar, bu insanlar sayasinde o kadar misli, misli büyük para kazanıyorsun. ki bunların hepsi bu sistemi kuranlar tarafından çıkarılmış ve dünyadaki tüm ülkelerle birbirlerine entegre edilmiş.ben o kadar çok para vermesem, diğer takım verecek mantığıyla kısır döngünün içine sokulmuş.(işin özü futbolcu, şarkıcı veya bilet fiyatarı değil, aslında işin özü sistem. sistemi anlatmaya çalışırken yaşamdan örnek vererek kelimelere dökmek bundan dolayı)

Sistemi kuran tüm meşgaleleride piyasaya çıkaranın, dünyaya sunanın ta kendisi. bir kere elinden çıkarınca fikrin somut halini, dünya kendi kendine büyütüp, çeşitlendirip çoğaltıyor.

Bu belgesellde anlatılan dönme dolabın içindeyiz ve bu dönme dolabın anlık gürültüsüne,eğlencesine o kadar çok alıştırılmışızki ''insanı'' kaybettik.(hani o hatırlayabildiğimiz kadar geride olan küçüklüğümüzü,saf halimizi)
 _________________________________________________________________________________
KARIŞIK ANALİZ

ZEİTGEİST Diyorki;

Doğayı en çok katleden,ziyanın,yok oluşun ve kirliliğin başlıca kaynağı.
şiddetin,savaşın,suçun,yoksulluğun.hayvan susitimalinin,gaddarlığın baş sorumlusu.
kişisel ve toplumsal,ruhsal bozuklukların,deprasyonun,kaygıların baş yaratıcısı.
kişisel sağlık,küresel süreklilik ve gezegenimizin gelişmesine dair yeni yöntemlere yönelmemizi engelliyen sosyal felcin en büyük kaynağı,yozlaşmış bir hükümet veya mevzuat değil,bağzı kızıl kuruluşlar yada finans kartelleri değil,insan doğasının bir defosu,yada kusuru değil,ve dünyayı kontrol eden gizli bir komplocu örgütte değildir. bunun gerçek sorumlusu sosyo-ekonomik sistemin ta kendisidir ve bizzat kökenidir.

Ne kadar adalet ararsan o kadar canın yanar.çünki adalet diye birşey yoktur.dışarıda ne varsa o vardır, o kadar.
diğer bir deyişle eğer insanlar ırkçı yobazlar olmaya şartlandırılmışsa,eğer bunu savunan bir çevrede büyümüşlerse.neden bunun için bireyi suçluyorsunki,onlar bir alt kültürün mirasçıları,kurbanları.bu yüzden yardıma ihtiyaçları var.işin ana fikri sapkın davranışlar doğuran ortamı baştan tasarlamamız gereklidir diyor.


Son çıkan videosunu izledim.bir açıdan 'kominizmin teknolojiyle yenilenmiş''hali gibi geliyor insana. fakat projenin mimarı bu ideolojik görüşlerin hepsini aynı sepete koyuyor ve video'da hepsini tamamen ret ediyor. kominist çin abd'den dah az kapitalist değildir. kominist sistemde dahil hiçbiri parayı dışlamıyor, bu proje parasal sistemin sorunun kökeni olduğunu belirterek kendini ayırıyor.
Ayrıca sadece
''doğa,canlı,insan'' odaklı bir proje olduğu için,her izleyenin bugünki değerlerle düşünerek kendi dünya görüşüne,işte din,meshep,ırk, miliyetçilik,sağ sol ideolojik v.b bir çok nedenden dolayı ters bulacağı,bu nedenlerle kolaylıkla komplo teorileri üretebileceği,düşman olarak görebileceği bir düşünce projesi olduğu'da çok açık.

Videolardaki görsel şölen ve arkaplandaki efekler ''hipnoz niyetiyle'' özenle hazırlanmış olabileceği düşüncesi yarattı bende.(buda benim komplo teorim olabilir)
 _________________________________________________________________________________

Maddi kâr'dan,kazancından yola çıkarak gerçeği anlayamasın. bu açıdan bakınca bende maddi yönden bir çok insandan iyi durumdayım ama mesele o değil.
adamın söylediği dünyada,para yok,takasta yok, evsiz,araçsız,yiyeceksiz,içeceksiz,giyeceksiz hiçbir insanda yok. ayrıca herşeyi bedava bulup yatan tembellik yapan insada yok.kötü nefis dediğimiz,ego dediğimiz bir şeyde yok.

Soru şu;peki bu dediğin yaşam kaç paraya mal olur.
adam'da diyorki ,soru yanlış.
aslı soru şu olmalı;yeterli kaynak varmı.evet var.

Petrol ve benzeri doğayı kirletecek hiç bir yakıta ihtiyaç yok,milyonlarca yıl yetecek doğal enerjilere sahibiz. bunu şu anda yapamamamızın nedeni,parasal sistemin kar,zarar anlayışıdır.yani ''kaça mal olur''sorusudur. insanları kaça mal olduğu neden ilgilendirsin,kaynak varmı ,var. o önemli olan.ama parasal sistemde herşey kar zarar üzerine kuruludur.bu nedenle parasal sistemde sosyal ahlak,etik'lik,sermayenin eşit dağılımı,akan her terin gerçek karşılığını alabilmesi diye bir şey söz konusu olamaz.gurur, onur,namus,ahlak, helal,haram kavramları parasal sistemde gerçek anlamda yaşanamaz.parasal sistemin dışında yaşamayı becerebilse insan helal haram kavramınında hiç bir anlamı kalmaz çünki herkezin yaşamsal ihtiyacı zaten üretiliyor.

Adam diyorki;
Bir şirket kuruluş amacı kâr etmektir.eğer kar edeceğini biliyorsa,pis atıklarını suların içine boşaltması şaşırtmamalı.terbiyeden ve ahlaktan bahsetmeyin, gücümüz yetmez ve iş hayatında kalamayız.
sosyal sistem, faşist, sosyalist,kapitalist veya komünist olsun, altta yatan mekanizma, para, iş gücü ve rekabettir.komünist çin, ABD'den daha az kapitalist değildir.Aradaki tek fark, devletin pazara girme derecesidir.

Sosyal olarak gerekliliğine bakılmaksızın bir kurumun var olabilmesinin kesin koşulu para kazandırır veya kar ettirir olmasıdır.insanların düşündüğü Benim ne çıkarım var ?.Eğer biri, bir ürünü satarak para kazanıyorsa, kendi düzenini tehlikeye atacak benzer bir ürünü satan diğerleriyle savaşacaktır,Bu yüzden insanlar dürüst değildir.Ve birbirlerine güvenmezler.Biri gelipte size derse: "Tam aradığınız evi buldum".O bir satıcıdır.Bir doktor "sanırım böbreğinizi almalıyız" dediğinde, bunu yatının parasını ödemek için mi diyor,yoksa gerçekten böbreğim alınmalı bilmiyorum.Parasal düzende insanlara güvenmek zordur.Eğer dükkanıma gelirseniz ve dersem ki; "Elimdeki lamba güzel ama yan taraftaki daha iyidir." İş hayatında uzun kalamam.İşler yürümez.Etik davranırsam işler yürümez.Sanayi sektörü insanlığa hizmet eder derseniz, bu doğru olmaz.Etik olmaya güçleri yetmez.Sisteminiz insanların hayrına çalışmak için tasarlanmamıştır.

İşin kısası yineliyorum.kâr zarar parasal sisteminde,ahlak ve etik açısından yaşayacağımız hiçbir olumsuzluk bizi şaşırtmamalı ve bu sistem yaşadığı sürece bunların değişebileceğini ummak gibi bir gaflete düşmemeliyiz.
__________________________________________________________________________________

Parasal sistemin dışında şu anda yapılacak birşey yok. ama şu andaki insan maneviyatıyla yapılacak, kurulacak anlık bir düzen değil gibi geliyor. belki 500 sene sonra bilgisiz, mantıktan uzzak hiçbir insan kalmadığında bu gerçekleşebilir. aslında bunun kolayı var, ama biz arsız insanlar şu anki aklımızla bunu idrak edemiyoruz. üremeyi en aza indirmeliyiz tüm dünya insanları,kaliteyi yükseltmeliyiz,en iyi şekilde eğtim,barınma,yaşamsal ihtiyaçları kaşılamayız böylece aptalın ürettiği, bir başka aptal tekerüründen çabucak kurtlmuş oluruz.çok ama ,bilgisiz,aç,sağlıksız,aptal olmak yerine.az ama bilgili,tok, sağlıklı, zeki olur insanlar. gerçi o zaman böylesi bir projeyede gerek kalmamış olur. işte bu kısır döngünün yaşatılmasının sebebi,insanların hiçbir zaman o düzene girmemesini sağlayacak olan ,şimdiki parasal sistemin kendisidir.sürekli çoğalan,çocukluktan mücedaleye başlayıp,hep parasal sistemde yerini alabilmek için kâr gözeten,ulaşmak istediği nokta uğruna ömrü boyunca yaşadığı(sağlıksızlık, mutsuzluk,güvensizlik,v.b)sorunları, veya yaşattığı (sağlıksızlık, mutsuzluk, güvensizlik,v.b)sorunları önemsemeyen insalar sistemi bu. gerçek anlamda yaşamaktan çok,sömürülerek posası çıkarılan bir portakal gibi düşün,portakal sıkma makinesine girip yavaşça suyu sıkılan posası çöpe atılan ve bir sonraki portakala geçilen bir sistem. tarlada çoğalan portakal ne kadar çok olursa o kadar iyi, kaçtane, ne kadar sıkıcağının bir önemi yok.bu çıkmazdan dolayı şimdilik yapılabilecek bir şey yok gözüküyor.

BAK ''EİNSTEİN'' ABİMİZ NE DEMİŞ;Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.

BU HİNDİSTANLI BİLİM ADAMI ''Jiddu Krishnamurti''ABİMİZİN SÖZÜ'DE EİNSTEİN'İ TAMAMLAMIŞ;
insanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler.""Bu denli hastalıklı bir topluma iyi eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz.
 _________________________________________________________________________________

SORU
 
PARASAL SİSTEM OLMAZSA İNSANLAR YAN GELİR YATAR TEMBELLİK ETMEZMİ_?

CEVAP
 Bak ilk bakışta insanları gaza getiren,çalışmaya iten,tembellik yapmasını önleyen bir şey gibi geliyor ''parasal sistem'' öyle değilmi. bu ikileme bu sistemin içine doğup, bu sistemin içinde yoğrulup, bu sisteme eklemlenmiş hepimiz düşeriz. işte orada kestirip atmasan, belgesellerin hepsini tamamen izlesen ve üzerine biraz düşünsen anlıyacaksınki, bu bakış açısını bizde oluşturan, alışık olduğumuz düzen,kemikleşmiş bakış açısıdır. parasal sistemin eğer köle gibi çalışmassan karnını doyuramasın,barınamazsın mantığı. sistemin içine girmeyenin aylak, aylak dolaştığını gözlemlememiz, insanların tembel olduğu izlenimine düşmemize neden oluyor. bu olguyu doğuran şey parasal sistemin ta kendisidir. parasal sistem yaşamsal ihtiyaçları sermayeder değilse ancak kölelik seviyesinde çalıştırarak insanlara sunuyor,sosyalliği en aza indiriyor veya yok ediyor ''parasal sistemin'' robotları haline getiriyor.ayrıca adaletli dağıtılmayan emek karşılığını,yüksek vergiler,faturalar ile sürekli geri topluyor.bu dönme dolapta seviye atlamak diye birşey yok.hızlı seviye atlamak bir sonraki kademeye geçmek için insanların birbirlerini kazıklamaları,iyi kötü herşey için para kazandıkları malı övmeleri gerekiyor. ayrıca bu parasal sistem herkeze iş imkanı sunmadığı gibi, insanların yaşamsal ihtiyaçlarınıda karşılamıyor. hırsızlıklar ve açlıktan ölen insanlar,soğuktan donarak ölen insanlar bu parasal sisteme giremedikleri için bunlar yaşanıyor.

İnsanlar neden tembellik etsin,kendini düşün örneğin, sırt üstü yatarak, kendine hiçbir uğraş bulmadan,yiyip içip,giydiklerine,hatta doğaya ve doğadaki diğer canlılara hiç bir fayda sağlamadan.kaç gün yatabilir, tembellik edebilirsin 1,2,3gün-1,2,3 ay,1,2,3 yıl samimiyetle yapabilirmisin bunu.yapamazsın.
burada sorun bakış açısı,herkez kendinden başka herkezin kendi gibi yapmıyacağını düşünüyor.

Ki beklenti bu değil ama,herkezin çalışmasına bile gerek yok aslında,işte örnek ''einstein'' gibi bir sürü insan gönüllü olacaktır,araştırmaya geliştirmeye, üretmeye.

''Parasal sistem'' insanları, kendi oluşturduğu sisteme göre tembel,çalışkan. aptal,zeki. eğlenceli,monoton. sexi,sıradan. zengin,fakir. gibi parasal sistemin oluşturduğu kavramlarla ayırır.

Tembel ama neye göre, insanlar ömürlerinin yarısından fazlasını çalışarak geçiriyor, hatta öyle bir duruma geldiki iki iş yaparak veya 15 saatlik işler yaparak ömürlerinin uyku ve yemek dışındaki zamanlarını çalışarak geçirenler'de az değil. uzun, ağır, fazlasıyla yorucu işlerde sadece ev kirasını ödeyecek kadar maaş vererek, bu adaletsiz gelir dağılımına karşı çaresiliğinden katlanan insanlar dışında ''parasal sisteme'' göre katlanmakta zorlanan, asilik eden insanlara tembel deniyor.
günde en az 8 saat, veya 12 saat, veya 15 saat, tüm ağır işlerde köle gibi çalışan, kullanılan, karşılığında'da genel çoğunluğu yaşamsal ihtiyaçlarının bile çok,çok altında bir ücret alan insanların, işsizlikten kapı tırmalayan insanların, diplomaları boş duvarlara asan insanların. parasal sistem ortadan kalkdığında, yaşamsal ihtiyaçlarına kavuştuğunda, fosur,fosur uyuyup, yellene,yellene yan gelip yatacağını düşünmek dahamı mantıklı geliyor.kendimizi bildik bileli bu sistemin içinde yoğrulmuş, alışmış olmamızdan dolayı, bu gerçek bakış açısıyla değilde, ''parasal sistem'' olmasa insanların fosur,fosur uyuyacağı, yellene,yellene yatacağı düşüncesine kapılmamızın nedeni daha iyi anlaşılıyordur sanırım.

Burada tek sıkıntı dünyadaki bütün insanların,bu bilgiye vakıf olup ''insanları,canlıları,doğayı'' ön plana alarak yaşamaya başlaması.insanlar genellikle barbarlık boyutunda,bilgilendirilmesi bu yüksek duygulara erişmesi kaç yüz yılda olur bu meçhul.ama şöyle bir durumda var insan birey olarak kendi kendine hep şöyle düşünüyor,ben bu şekilde yaşayabilirim,ama diğer bir çok kişi bilgisizliğinden bunu yapamaz,düzen bu nedenle sağlanmaz.işte önemli olan burası acaba bugün ne kadar kişi ben gerçekten insana yakışır bir şekilde,böyle yaşayabilirim,ama diğer birçok kişi düzeni bozar diye düşünüyor.belkide herkez birbiri için böyle düşünüyor belkide herkez aslında insana yakışır bir şekilde yaşama ümidiyle dolu,ama hep kendi içinde düşünüyor,yaşıyor bunu.

Dünyaya doğan çocuk tertemiz,masum,ne görürse onu öğrenmeye programlanmış bir bebektir.
Doğduğu toplumun,kültürün,ahlakın,sistemin içinde,o topluma benzeşerek büyür.
''parasal sistemin'' tüm yaşamsal etkilerine,tepki verir ve sisteme eklemlenir.
sürekli mücadele,mücadele,mücadele bir savaş vardır ve o savaşta yerini almıştır.kendine kılıç batırıldıkça, oda başlar kılıcını başkasına batırmaya ve sağlıksız, bozuk bir piskolojiyle hayata veda eder.aslında savaştan arta kalan zamanları toplasa,o koca yılların kaçta kaçına tekabul eder bu hayat.işte bunun adı'da yaşamak.şiir gibi oldu biraz ama durum bu.

Hemen,hemen bütün hastalıklarda,doktorların ilk tanısı ''sitres''.sitresin kaynağı sonuç olarak %90 ''para''.
Bütün aile sorunlarının,yuva dağılmalarının genel çoğunluk ana sebebi yine''para''dır.
__________________________________________________________________________________
SORU

Zeitgeist II filmini geçenlerde izledim ve gerçekten çok etkilendim. Merak ettiğim konu şu. Mesela karnımız acıktıgında herhangi bir kebap lokantasına gidemeyecek miyiz ? Müzikle uğraşıyoruz ve bir barda sahne alıyoruz. Bu barın sahibi kim olucak ? Ve okullarda ne öğretilecek ?
Ek olarak eklemek istediğim, bu sistem şu anda gerçekleşse bile insanlarımızın buna kısa zamanda alışabileceğini zannetmiyorum. Alışılagelmişin dışına çıkmak zor zanaat.
Sigara içebilecek miyiz ? Alkol kullanabilecek miyiz ? Ve son olarak bu projeye çoğu ülkenin aynı anda başlamasının taraftarıyım. Çünkü bu projeye sıcak bakmayan ülkelerin duyabilecekleri rahatsızlık tehlike oluşturabilir. O yüzden önce fikir birliğinin sağlanması gerektiğini düşünüyorum
CEVAP

Sınırsız teknoloji kullanma fırsatımız olacağını düşünürsek,karnın acıktığında et,salata,içecek v.b her şeye, şehirlerin merkezinden takip edilen bilgisayarlı robot dolapları saysinde ulaşabiliriz. sadece yağı bittiğinde veya mekanik bir arzısı oluştuğunda ,ki teknoloji kullanımıyla buna bile gerek olacakmı meçhul uzun zaman aralıklarla kontrole ihtiyaç duyulabilir, her halde insan olarak bu kadarını yapmaktan'da aciz değiliz.

Şu bara gittim barın içinde bana yiyecek hazılıyacak adam yokmu v.s gibi düşünceler. bugünün ''parasal sisteminin'' ürettiği hizmet alanları. parasal sistem ortadan kalktığında parasal sistemin getirdiği bu hizmetlerin ortadan kalkması kadar doğal birşey olamaz. yani konuya bakış açın ancak parasal sistemin talep edeceği bir bakış açısı. sen daha konunun özünü kavrayamamışsın,
yani (yeryüzünde hiç bir insanın ''yiyeceksiz, içeceksiz, giyeceksiz, barınaksız'' kalmaması, kendisi ve diğer tüm canlıları bir bütünün parçaları olarak görme ve bu bütünün her hangi bir parçasına zarar vererek kendi bütünlüğüne, mutluluğuna zarar verecek olacağının idrakinde olmak. din, dil, mezhep, ırk, ideolojik ve insanları ayrıştıracak bütün düşüncelerin insanların bir bütün olarak mutluluğuna, gelişmesine engel olacağını, olduğunu idrak etmek.)


Bahsedilen proje zaten bir veya bir kaç ülkenin katılacağı bir proje değil, tüm dünyanın aynı anda hem fikir olması gerekmektedir. tabi bir açıdan bunu sadece sermaye sahipleri istese, desteklese dünya üzerindeki insan sayısına oranla bu çok küçük sayıya tekabul eden sermayederler çok daha kolay bu geçişi sağlar. sonuçta parasal sistemin devamlılığı için büyük sermeyederlerden başka direnç gösterecek insan yoktur.
fakat sermayederlerin kendine düşman olarak göreceği ''parasal sistem karşıtarına'' mantıken direnç göstereceği gerçeğinden yola çıkarak büyük sermayeder olamayan tüm dünya insanlarının çoğunluk olarak bunu istemesi ve yeryüzünü sarsması gerekmektedir. zaten işin zor kısmı bütün insanların bu yüksek bilince vakıf olması ve insanların, doğa ve diğer canlılarla mutu, sağlıklı,birbirine güvenerek, gelişerek yaşamak için başka çarelerinin olmadığı gerçeğini anlıyabilmeleridir. böylece bir bütünlük oluşturabilmeleridir.
__________________________________________________________________________________
SORU
Kaynak Bazlı Ekonomi'de Fabrikasyon olarak üretilemeyen mallar, nasıl üretilmeye devam edebilecek?Örnek olarak bir aşçı kendi özel sosları, yemekleri, pişirme yöntemleri, servis farklılıkları gibi, bir uğraş sonucu elde ettiği becerileri nasıl sunacak?Daha hayati bir soru ise neden sunacak? Karşılığı ne olacak? 
Parasal sistem (sevmememe rağmen ) bu tür ara meslekleri esnaflıkları devam ettiriyordu.
Lahmacunu kim yapacak Nazilli pidesi yemek için nazilli gettosuna gidilip misafir mi olunacak? Midye dolmayı para olmazsa kim toplayıp yapacak dağıtacak? Fabrikasyon midye ve fabrikasyon pizayı ya da konserve yaprak sarma yiyenler ne demek istediğimi anlamışlardır. Öte yandan hizmet sektörü ortadan kalkacak mı?Otelcilik, Berberlik kuaförlük, manikür pedikür, çiçekçilik, kıraataneler, Futbol sektörü? malzemeciler, Futbolcular neden tekmeye kafa uzatacak? her gün saatlerce idman programlarına katlanacak? Kimin aktör kimin ışıkçı olacağına kim karar verecek? Bu fark çocukluktan anlaşılabilir bir şey mi?...Bazılarımız ışıkçı mı doğar?... Orhan Gencebay'ın (gerçek bir yaşayan filozoftur...) söylediği gibi '' Kula kulluk edene yazıklar olsun...'' derken manikürümüzü kime yaptıracağız saçlarımızı kime kestireceğiz, göbektaşında kim kese atacak kafede kim Türk kahvesi yapacak servis edecek? Birde Venüs Projesinin yaşaması için toplumun belli bir yüzdesi çalışmak zorunda, en çok ta teknisyenler.( bende bir teknisyenim ) Neden çalışsınlar %90 çalışmazken? Venüs Projesi bunlara ne diyor? Cevabı sabırsızlıkla beklesem de Yaşasın Zaitgeist ! Yaşasın Yeni Hayat!.Robotlar çalışsın bizi rahat bırakın!!!
CEVAP

Bu sorularının hemen hepsi ''parasal sisteme uyum sağlamış, alışmış algımızın sorusu''kim onu yapacak,kim bunu yapacak, biz yapacağız, biz, yeterki o idrake varalım. sen insanların büyük çoğunluğunun hep böyle kalas kalacağı düşüncesiyle yola çıkarsan, o zaman doğru herkes yatacak, tembellik edecek parasal sistemin kamçısına ihtiyaç duyacak denilebilir.
her bireyin bunları yapması, el atması'da, kendisi için bir çıkar. bütünün zarar görmemesi için, tüm dişlilerin dönmesi gerektiği ve birbiriyle çatışmaması gerektiği gerçeği tüm zihinlerde idrak edilmeli. ve üreme bilgisiz cahil, olarak bu hızla yapılmamalı, en aza indirilmeli, belki 1 veya 2 tüm dünya için (hayır çip takılmasına gerek yok takip edilmesine gerek yok insanın) bu bilince ulaşması yeterli. çok ama ''yoksul, sağlıksız, aptal'' üreme sisteminin tekerrürü buna izin vermez, sadece parasal sistemde bir süreliğine emek gücü olarak kullanılır ve çöpe atılır, sonra sıradakine geçilir. az ama yiyecek, içecek, giyinme, barınma, sorunu olmayan, sağlıklı ve zeki üreme sistemiyle insanların(bilgi)bilinç, algı seviyesi hızla eşitlenebilir, aynı hızla bir birleriyle ''parasal çıkarla değil''gönülden keşfetmek, öğrenmek, merakını gidermek, kendini kanıtlamak, duygularını takip etmek için yarışır ve çok hızlı bir şekilde gelişir. şu andaki parasal sistemin, çıkar, menfaat, güven eksiğiliği nedeniyle kısıtlı yürüyen, büyüyen bilim, teknoloji alanı, çok hızlı atağa kalkar ve zirve yapar. sonuçta ''kar zarar'' parasal sistem kısıtlaması yok, kaynak var ve ücretsiz, bedelsiz. bu kaynağı akıllı, hızlı ve insanlar, doğa, canlılar yararına kullanmak tek amacımız olmalı. 

Yani bazı arkadaşların şöyle düşünceleri olabiliyor. örneğin, efendim bodrumda, antalyada son sürat yatım oalcakmı tarzı sorular. bu belgesellerin mimarının anlatıklarına bak, sorulan sorulara bak. napıcaksın bodrumda yatı, çık şu parasal sistemin ülkemizde nefis denilen menfaat duygularından, burada tüm insanlığın, canlıların, yaşadığımız evin doğanın komple, daimi yiyecek, içecek, giyecek, barınma denilen yaşamsal sıkıntıların hiç birini çekmeden, hava kirliliği, su kirliliği v.b hiç bir sağlık sorunu çekmeden, mutlu,huzurlu bir bütün olarak yaşamaktan söz ediyoruz. insanlığın, canlların yaşam sırrından bahsediyoruz. her bireyin alışık olduğu kanıksadığı ''parasal sistemin'' içinde bunu bilincinde hemen idrak edebilmesinin ne kadar zor olduğunun fakındayım. ama parasal sistemin ürettiği sahte arzular, yine parasal sistemin üretiği döngü sayasinde cebine giren paraların aynı hızda boşalmasını sağlıyor. bu arzulara normal şartlarda erişmek imkansız olabilir veya bu arzulara ulaşmak için ömrünün büyük çoğunluğunu bunun mücadelesiye feda etmiş olduğun gerçeğiyle seni yüz yüze getirebilir. belkide yeryüzündeki insanların, ancak binde birinin sahip olabileceği arzulardır. yani binde 999 kişi eriyor,hastalıklı toplumlar olarak birbirlerini kazıklayıp, birbirlerini öldürüp, birbirlerine yalan söyleyerek, yiyecek, içecek, giyecek, barınma sıkıntıları çekerek, bu ''parasal sistem kaynaklı'' yükü kaldıramayıp piskolojik sorunlar yaşayıp her türlü suçu işlemeye başlayarak,her türlü ahlaksızlığı yapmaya başlayarak, sözde geçmişte kalan atlamış olduğumuz çağları hiç atlamamış gibi yaşadığımızı bize göstererek yaşıyor. bu yaşamak değil, insanlık değil.
__________________________________________________________________________________

 
SORU
Yuvarlak yuvarlak kentlerde marul ekip rüzgardan elektrik üreteceğimiz.
Yerimize robotların çalışmasından dolayı boşa çıkmış bireylerin, bol bol çocuk sahibi oldukları,
telaşe işlerimiz olmamasına rağmen hıp hızlı trenlerle, hıp hızlı (nereye gidiyorsak) gidebildiğimiz,
Bizi yöneten bilgisayarlara virüs bulaşmaması için dua okumaktan dolayı daha dindar sayılabileceğimiz,
Yeni model robotlar ile ilgili geyikler çevireceğimiz, ''nerede O, X15 modeli androitler...taş gibiydiler taş...''
Eski patronumuzun ensesine şaplak atabileceğimiz,
Ramazan davulcusu olmuş robotun maniyi iyi söyleyemediği konusunda hem fikir olduğumuz,
Herkesin evlerinin benzer,eşyalarının aynı olması, çoğu giysilerin benzer olması yüzünden hanımlara fazla muhabbetin çıkmadığı,
Beylerin ''senin araba kaç beygir'' gibi beygirce muhabbetler tutturamadıkları,
Askerlik anılarının artık; ''Dedemin dedesi 15 ay askerlik yapmış silahla ateş bile etmiş...'' gibi, atalar üzerinden anlatılacağı, Katı mantıkla işleyen robot hükümleri için '' ulan hiç halden de anlamıyon, senin de başına gelebilir, insanlık hali'' gibi cümlelerin anlamsız kalacağı ,
Ulusal marşların olmadığı (en acısı da; İstiklal marşının artık görevini yerine getirmesinden sonra göz yaşlarıyla hatırlanacağı)
Ve Çocukların ölmeyeceği,
Zayıflar ezilmeyeceği. ''kula kulluk ''edilmeyeceği.
Denizin mavi, Havanın masmavi, Ormanın yeşil, her yerin temiz olduğu,
İnsanların artık insan olabileceği,
Ve herşeyin çok güzel olacağı.
Acayip matrak bir hayat olacak.
Bizler görmesek de...
Yaşasın Zeitgeist, Yaşasın Yeni Hayat, Yaşasın İhtiyar Jacque!!

 
CEVAP
Yerine robotların çalışıp insanların hepsinin tembel,tembel yattığı, bol çocuk yaptığı bir projenin zeitgeist projesiyle yakından uzaktan alakasının olmadığı kesin.

Öncelikle üreme en aza inip yiyecek,içecek, giyecek, barınma, sağlık, cahillik diye bir sorunun yaşanmadığı bir dünya akla gelmeli. üremeye zorla engel olunur veya çip takılarak takip yapılır diye abartılı düşünmek yerine ''parasal sistem engellinin ortadan kalkması sebebiyle'' insanların o algıya, bilince ulaşacaklarını düşünmek daha doğru olur. şu parasal sistemin bugünki algısından çıkamadan düşünemediğimiz sürece bu tip soruların sorulması normal ama doğruyu bulmak, işi özünde düşünmek o kadar zor değil aslında. parasal sistemin alıştırıdığı bakış açısından dolayı bizim daha iyi yaşamamız için üretiğimiz robotlara virüs bulaşması diye birşey söz konusu olamaz. parasal sistememden çıkmış insanlığın yeni dünyasında ms, linux, mac, aplle, google diye, antivürüs firmaları, kıredi kartı hackerleri gibi ''parasal'' teknoloji savaşları yok. uğruna savaşılacak dil, din, ırk, mezhep, ideolojik düşünceler ve insanları ayrıştırıcı hiç bir etken yok. sadece insan, doğa, canlılar. kim virüs yayacak suda yüzen timsahmı, gökte uçan kuşmu, dışardaki kedimi. çıkar yok düşman yok, bir bütünlük var bu bütünlüğün herhangi bir parçasına zarar vermek dolaylı yoldan kendinede zarar vermek anlamıana geliyor. ve insanlar bunun bilincine varacak bilinçlenmeye engel olan parasal sistemden çıkıldığında.

Ramazanda davul çalan robotlardan bahsetmişsin hayır kardeşim.bu dünyada ramazanda yok, davuluda yok. sen daha konunun özünü kavrayamamışsın .tavsiyem belgeselleri baştan sona hepsini önyargısız izle.

Herkezin evinde benzer eşyaların olması. ne sakıncası var,parasal sistemin hayata,yaşama önem vermeyip bir yandan diğer unsurlarla savaşlara zemin hazırlaması,sebebiyet vermesi, birtaraftanda bu boyalı tüketim politikasını iliklerimize kadar işlemesinden,alıştırmasından başka bir anlamı varmı gerçekte. önemli olan her insanın yiyecek, içecek, giyecek, barınma, sağlık sıkıntısı çekmeden köle gibi, robot gibi ömrünü tüketmeden anlamlı,mutlu bir hayatı yaşaması değilmi. ki bahsedilen teknolojide herkezin farklı eşyalara, giyeceklere, farklı renkte, biçimde, kalıpta olması şimdikinden çok daha kolay ve hızlı olacaktır. biz sınırsız kaynaklı teknolojinin hayatımızı ne kadar kolaylaştıracağına daha tam olarak vakıf değiliz, çünki parasal sistem bize bunu gerçek haliyle sunmuyor. bize sadece kırıntılar sunuyor. örnek bir bilgisayarı düşün her 2 senede bir değiştirmek zorunda olduğun bilgisayarın kullanabileceğin son teknolojisinimi kulanıyorsun, yoksa paranın miktarı kadar, sunulduğu kadar olanınımı _?. parasal sistemin azmi geliştirememisi ve kar zarar hesapları nedeniyle kısıtlı geldiği noktada bile tümünü biz insanlara sunmuyor, küçük bir bölümünü yine para miktarıyla orantılı parçalara ayırarak hızlarını ve kalitelerini paranın miktarına oranla azaltıp veya çoğaltarak sunuyor. o nedenle teknolojinin yapabileceklerini hiç küçümsememeliyiz bence. özelikle kaynak sorunu olmayan,parasal sistemin kar zarar politikasını izlemeyen teknolojiyi.

Bahsedilen teknoloji dünyasında,arabaların beygir gücünün tabiki bir önemi yok ve kazalardan dolayı ölmek diye bir şey'de yok.sürekli satın al çöpe at, hurdaya çıkar tüketim zincirinden kurtulacak insanlar.uzun ömürlü, kendi kendini tamir edebilen,sansörleri sayasinde kaza olma anında otomotik araçların kitlenmesini sağlayan, acıdan dolayı gözyaşının azaldığı bir dünyadan söz ediyoruz. gerçekleşene kadar alis harikalar diyarı'da diyebiliriz adına.kim ne dilerse.

Askerlik anıları diye birşey olmıyacak evet, daha güzel anılar olacak, sonuçta her yaşanan gün bir sonraki güne anı olduğuna göre. evet bir marş yine olabilir, ama bu ulusal marş değil tek bir marş olabilir. adı'da insanlık marşı, dünya marşı olabilir.

Evet çok doğru çocukların ve insanların doğal nedenlerin dışında bir sebeble ölmiyeceği, hatta doğal ölüm denen nedenlerin bile çok aza indirileceği bir dünya. denizin mavi, havanın masmavi, ormanın yeşil,her yerin temiz olduğu, insanların artık gerçek anlamda insan olduğu, ve her şeyin çok güzel olduğu, biz gömesekte düşünmesi bile çok güzel öyle değilmi. ama keşke bizde görsek, görseydik dileğiyle.
__________________________________________________________________________________
 
SORU
Hareketin yaratıcıyı rededen tavrı dısında her seyıne katılıyorum..ve bugun zaten bılımsel olarak darwın evrım hıpotesı (hıc bır zaman teorı olmadı)nın bır sacmalık oldugu artık kabul edılıyor.....bu konuda tartışabılırız...

 
CEVAP

Evet bende yaratıcının olduğuna inanıyorum. geri kalana halk arasında dinlerdeki anlamıyla gayb yani bilinmez olarak bakıyorum. yarattı testmi ediyor, gözlemliyormu bunları bilemiyoruz.

Projedeki belgesellerde dinlerin kendi varlığından üretikleri tanrı anlayışından söz ediliyor. yoksa doğa/tabiat, her çeşit canlı,ve bizler, içimizde hissetiğimiz bu enerji, öldüğümüzde son bulacak bir enerji olduğuna inanmıyorum,mutlaka bir kayanak var ve bu enerji bir yolculuğa çıkacak diye düşünüyorum.

Zeitgesit belgeselleri dinlerin anlatığı tanrıdan bahsediyor, dinlere göre hükmeden tanrıdan bahsediyor. duruma böyle bakınca yaratıcı inancı bu projeye katiyen engel olmaz olamamalı. yaratıcısı olduğuna inanan veya inanmayan bu soyut,somut değil o nedenle ayrıştırıcı özeliği yok.

Ama din, meshep, ırk, milliyetçilik, ideolojik v.b düşünceler ve tüm ayrıştırıcı unsurlar. zihinlerimizdeki gerçek yerine, yani çöp kutusuna atılmak zorunda.yaratıcıyı düşünüp, acaba ne istiyor, ne, neden gibi bizi soyuttan, soyuta götürecek, bize manalar yükletecek ve o yüklediğimiz manaları ilahlaştırıp hayatımızı yaşanmaz hale getirecek düşünceler yerine. sadece ''insan,doğa,canlılar'' merkezli/odaklı yaşamak. yiyecek, içecek, giyecek, barınma, sağlık gibi yaşamsal ihtiyaçlarımızı bir birimizle savaşmadan, maddi ve maddesel çıkara sokmadan, birbirimizle güven sorunu yaşamadan, birbirimizi köleleştirmeden, mutlu, huzurlu yaşamak zorundayız.ki bu yaşam bizim aklımızı çok daha ileri seviyelerde kullanmamızı, daha bilgili olmamızı, teknolojiyi daha kaliteli kullanmamızı,kaynakları daha akılıca kullanarak yaşamamızı sağlayacaktır.
__________________________________________________________________________________
 
SORU

Öncü bir şehir olmalı, insanların görüp olabilir, neden olmasın? diyebilecekleri örnekler olmalı. insanları teşvik edebilmeli bunlar çok önemli adımlar.
 
CEVAP
Arkadaşlar öncü şehir diye bir şey olmaz, olamaz. tüm dünyanın aynı anda böyle bir sisteme geçmesi gerekiyor.Dünyadaki tüm kaynakların envarterini çıkarıp, nerede,ne kadar altın,bakır,bor v.s gibi madenler olduğu belirlenip ona göre israf etmeden herkezin ihtiyacı kadar ve kalitede üretilmesi gerekiyor.

Parasal sistemin içinde,parasız sistem yaşantısı sürmek diye bir mantık olmaz,olamaz,süremezsin. çünki herşey para. bir yere bir kazma vuracak olsan,tapu parası,harfiyat parası,baraj kurmak istesen onun parası, evler yapmak istesen onun parası,altyapı,araçlar,gereçler,gerekli son teknoloji, bunların hepsi praya bağlı maliyet gerektiren şeyler.yani parasal sistemeden dünya olarak çıkılmadan,hadi şuraya bir örnek yapalım isteyen gelsin yaşasın,diğer görenlerinde hoşuna gitsin, onlarda bulundukları bölgede böyle şehirler kursun, yaşasın ve domino etksiyle bütün dünya bu yaşam tarzına geçsin.bunun hayalci olmaktan öte hiç bir mantıklı açıklaması yok.yani zeitgeist projesi en azından her aklıbaşında insan bu evrende,mutlu,huzurlu,mantıklı yaşayabilmesi için parasal sistemden çıkıp aynen bu projede bahsedildiği şekliyle yaşamak zorunda olacağı gerçeğiyle yüzyüze olacaktır.şimdilik ortada gözüken,insan aklı geliştikçe,bilinçlendikçe bulacağı yaşam sırrı ancak bu olabilir.parasal sistemin insanları bu kadar yoğun sömürmesinin, köle gibi kullanmasının sebebi, parasal sistemin önüne sürekli çıkardığı engeller ve meşgaleler sayesinde genel çoğunluğun kendini eğitememesi ve o bilince ulaşamamasını sağlamaktan ibarettir diyebiliriz.
__________________________________________________________________________________
 
SORU
 
Bu projeninde gene büyük patronların bir planı olmadığını kim garanti edebilir.
 
CEVAP

Amaç her şey olabilir.dediğin gibide olabilir,hiç ilgisi yokta olabilir.burada bana göre belgesellerden alınması gereken bilgiler,kurulmuş ve bize alıştırılmış sistemin nasıl bir dönme dolap olduğunun anlaşılması önemli. yani bir açıdan komplo teorileri üretmeye başlayınca insan düşünüyorki, belkide bu sistemi bu şekilde çalıştıranlar, şimdi yeni bir sisteme geçiş yapmak istiyor.bu nedenlede tarih boyu kurdukları,şu anda'da yaşatıkları bu içinde bulunduğumuz sistemi,bilerek kendileri deşifre ediyor'da olabilir.abd israil gibi ülkelerin yeni yeni oyunlarıda olabilir.hani abd karşılığı olmayan parayı basa,basa piyasa dolar dolu,ama borç ayukka çıkmış, karşılık yok deniyor.bu durumda belkide,hadi boşverelim parayı gelin parasız yaşayalım demek istiyordur belki .şu anda netleştiremiyor olabiliriz.ama yine söylüyorum her ne olursa olsun,bu sistemi biz yaşadık ve hala yaşıyoruz öylemi.şimdilik kendimizde insanlar olarak bu sistemi silecek kaldıracak, düzeltmeyi becerecek,kudreti,gücü, zekayı buluyormuyuz,hayır.en azından şu anda bu belgeselleri izleyerek bir + mız olabilir.oda sistemi detaylarıyla algılamak ve anlamak.en azından yaşadığımız şeylerin ne olduğunu biraz olsun bilerek yaşamış oluruz.

Ben amerikan sinema filmlerinin özelikle gizem, bilim kurgu ve teknolijiyle alakalı olanlarının, gerçeklikle alakalarının olabileceği ihtimalinide hep aklımda tutarım. yani bu tarz bir çok amerikan filmi, insanları bilgisi olmadığı vakıf olmadığı konularda piskolojikmen geleceğe hazırlamak ve gördüğünde yabancılık hissetirmemek için yapılabileceği düşüncesindeyim.her insanın deri altlarına çip takılmak suretiyle kimliklendirilmesi konusu ara ara gündeme geliyor bu 21 yüzyılda.ve bu tarz filmlerin çekildiği tarihlere bakılırsa en azından 15-20 yıl öncedir.yani insanlar piskolojikmen filmlerden bu tür düşüncelere vakıftır. gerçeğiyle karşılaştığında çok aşırı tepkiler vermeyebilir,mantıklı gelebilir.

Yine zeitgeist projesine benzer filmler yapılmışmıdır yapılmamışmıdır eski filmlere bakmak gerek bunun için.

Sonuç olarak bizim dikkat etmemiz gereken şey belgesellerde anlatılan sistemin nasıl işlediğini görmek. zaten bildiğimiz hissetiğimiz puzle parçalarını birleştiriyor bu belgeseller.belgesellerin içeriği gerçekmi, delilleriyle ortaya koyuyormu bu önemli.zaten bu sistem hayatın her alanında hissedilen bir sistem,sadece biz düşünerek birleştirip anlamlandıramıyorduk,bütünlüğü tam sağlıyamıyorduk.işte belgeseller bu bütünlüğü sağlıyor puzlle'ı tamamlıyor.
__________________________________________________________________________________
 
SORU

Bence bu projede büyük aldatmacalar dolu 1.bu sadece ilerde oluşacak güçlerin önünü almaya yönelik yarı bireysel bir taktik yakalaşım. çünkü varolmayan bir dünyada hayalden bahisediliyor hayal pazarlaması yapılıyor zaten hiç bir somut bir adım atılmadı bügüne kadar cia bozması bir manipilasyon kapitalist zihniyetli kominizm propagandası var ortada sadece.

Samimi olmadıkları bu proje 9 yıldır dünyada var belgeselleri ödül almasına ragmen neden hiç bir tv kanalında belgeselleri dönmedi ,samimi bir proje ise neden buyuyerek devam etmedi de son derece dar bir çerçevede kaldı.
 
CEVAP
Bu proje en azından gözüktüğü şekliye bir menfaat projesi değil(parasal kar beklentisi olan bir proje olsa, dediğiniz doğru olabilirdi).bu nedenle fikir ortaya koyulmuş,çalışmalar yapılmış. yapılabilirlik oranıda insanların istemesine bağlı bir proje,yani paramız yok yapamadık denilecek bir proje değil.

Söz uçar yazı kalır demişler, parasal sistemin tekelleşme ve kâr beklentisiyle yaptığı, fakat istemediği şekilde böyle projelerinde faydalandığı,kullandığı, internet denilen teknoloji olduğu sürece bu videolar hep olacak, projeyle ilgili sözlerde hep olacak. kısaca her şey ortada gerisi projeye inanan insanların aynen bu şekilde mutlu yaşabileceklerine inanan insanların kendilerine kalmış. yani bizlere.

Bu projenin mimararı insanlığın uşağı, hizmetkarı, kurtarıcısı değil. neden televizyona çıkarmadılar bu belgeselleri demek yerine, tv kanallarını ve gazeteleri sürekli e-mail,telefon bombardımanına tutmak, zeitgesit diye bir belgesel var,bu belgesellerin yayınlanamsını istiyoruz, bu belgesellerle ilgili programlar yapılmasını istiyoruz, dememiz daha mantıklı olur. ve kesinlikle ilgide görür.

Projeyi sahiplenmeden, ahh keşke bu projedeki gibi yaşam şehirler kurulsada hemende koşa,koşa gidip yaşasam diye çocuksu beklentiler içine girenler, bu tutumlarından vazgeçmelidir. hayatının anlamının kendi elinde olduğunu anlamalıdır. bir şeyi ne kadar çok istiyorsan, onun için ne kadar çok çaba sarfediyorsan o kadar yakınsın ulaşmaya. bu isteyenlerin, çaba sarfedenlerin sayısı artıkça çoğaldıkça o kadar yakınlaşır sonuca.

Bize parasal sistemin alıştırdığı bu düşünce tembelliğimi desem, yoksa projeye inanmayıp,hatta ''din, dil, ırk, mezhep, milliyetçilik, ideolojik düşünceler ''ve tüm ayrıştırıcı unsurlardan her birine dokunduğu,sadece ''insanı, doğayı, canlıyı'' ön plana çıkardığı için düşmanlık güdüldüğünden dolayımı bu şekilde mantıksız istekler göz önüne soru diye atılıyor, anlamakta güçlük çekiyorum.

Ayrıca parasal sistemi ortadan kaldırmaktan bahsediliyor. parasal sistemin en önemli damarlarından biri olan televizyonda neden yayınlanmadığından bahsetmişsin. tabi bu bakış açısını dahada detaylandırabiliriz.
 
ALINTI GÜZEL BİR CEVAP YORUMU

Olumsuz yorumlarınızı anlayışla karşılıyorum çünkü potansiyel anlamda bu belgeselde anlatılanları tam olarak kavrayacak durumda olmadığınızı biliyorum ; 
olaya genel perspektiften bakıp detaya inerseniz anlatılanların son derece doğru ve mükemmel olduğunu görürsünüz fakat olumsuz tepkinizin sebepleri şunlardır ;



1.Birinci ve ikinci dünya savaşı tarihlerini bilmiyorsunuz veya tek kaynaktan izlediniz yani holywood filmlerinden , 

2.Yaş itibari ve genel kültür itibari ile sindirilen 68 kuşağı hakkında hippie ler hakkında detaylı bilgi sahibi değilsiniz sadece yüzeysel bir birikiminiz var.

3.İlk etapta sizi tetikleyen yıllardır doğru bildiğiniz bir çok şeyin yani milli,dini,manevi değerlerin hepsinin tezgah olduğunu öğrenmeniz bu psikolojinizi sarsmıştır kimse hayatı boyunca kendisinin hatta ailesinin kandırılmış olabileceğine inanmak istemez.

4.Veri analiz yetersizliği yaşıyorsunuz çünkü günümüzde bütün dünyada uygulanan yanlış bir eğitim sisteminin ürünüsünüz ezbere dayalı eğitimden çıkıcak sonuçta budur. İhtiyaç analizi yapmayan-detay araştırması yapmayan-eskiz yapmayan - aynı şablonları ezberleyip sürekli aynı şeyi tekrar eden tasarımcılar yetişirse sonuç olarak ezbere iş yapan gıdım ilerleme sağlayamayan bir prof.doç.yığını ortaya çıkar. 

5.Üçüncü dünya ülkelerinde bilimin ve felsefenin durağan olmasının sebebi sistemin zaten bu yönde düzenlenmiş olmasıdır yukardaki etmenlerdir aradan fırlayıp bir şeyler yapmaya çalışan gerçek akademisyen ya harcanır sindirilir yada sistemin lehine çalışmaya zorlanır , son seçenek burada anlatılmaya çalışan devrim'e ön ayak olur.
 
__________________________________________________________________________________
 
ANALİZ

 Aslında insanlığın bir bütün olarak din, dil, mezhep, ırk,milliyet,ideoloji ve benzeri hiç bir ayrıştrıcı unsura ihtiyacı yoktur. mutlu ve huzurulu, gerçek anlamda bir insan topluluğu olarak yaşabilmesi için, tüm ihtiyaç duyacağı kaynak yeryüzünde canlılar, insanlar için mevcuttur. bu kaynağı doğru kullanabilmek için ''parasal sistem''e ihtiyaç yoktur ve hatta ''parasal sistem'' tüm sorunların ana kaynağının en önemli ayaklarından biridir. ama önemli olan dünyada var olan bütün insanların bu bilince gelmesidir .işte bu bilince gelinemesin diye, dünyadaki her canlının, insanların daimi mutluluğunun, bir diğerinin daimi mutluluğu olduğu, dolayısı ile insanların,canlıların bir bütünün tam bir parçası olduğu, bir parçanın bir diğerine vereceği zararın bütünü etkilediği, dolayısıyla dolaylı veya direk kendisinide etkileyeceği, insanlığın aradığı ''sır'rın'' eninde sonunda bu olduğu gerçeğini insanlar algılamasın, bilmesin ve talep etmesin diye, insanların beyinleri yeterince meşguliyet ile doldurulmuştur. ''parasal sistem''kurucuları gerekli olan bütün zorlukları, engelleri, durakları insanların önlerine o kadar karmaşık yapılarla koymuşturki, insanın doğup,doğduğu topluma, uyum sağlaması, benzemesi, sistemin içine girip mücadeleye başlaması, ve sıkılmış bir portakal posası gibi çöpe atılması süreci bu karmaşık yapıları anlamasına imkan vermemek'te veya anlayana kadar eriyip gitmekte, zamanını tüketmekte. parasal sistemin yarattığı bu mücadele kavgası insanların genel olarak durumu birbirine aktaracak birikimin oluşmasınada engel olmakta.

''Parasal sistem'' insanları, kendi oluşturduğu sisteme göre tembel,çalışkan. aptal,zeki. eğlenceli,monoton. sexi,sıradan. zengin,fakir. gibi parasal sistemin oluşturduğu kavramlarla ayırır.

Tembel ama neye göre, insanlar ömürlerinin yarısından fazlasını çalışarak geçiriyor,  hatta öyle bir duruma geldiki iki iş yaparak veya 15 saatlik işler yaparak ömürlerinin uyku ve yemek dışındaki zamanlarını çalışarak geçirenler'de az değil. uzun, ağır, fazlasıyla yorucu işlerde sadece ev kirasını ödeyecek kadar maaş vererek, bu adaletsiz gelir dağılımına karşı çaresiliğinden katlanan insanlar dışında ''parasal sisteme'' göre katlanmakta zorlanan, asilik eden insanlara tembel deniyor. kendimizi bildik bileli bu sistemin içinde yoğrulmuş, alışmış olmamızdan dolayı, bu gerçek bakış açısıyla değilde, ''parasal sistem'' olmasa insanların fosur,fosur uyuyacağı, yellene,yellene yatacağı düşüncesine kapılmamızın nedeni daha iyi anlaşılıyordur sanırım.

Parasal sistem'mi zeki insanları üretiyor, yoksa zeki insanlarmı parasal sistemi üretti bu konuda tartışılacak birşey yok herhalde.

Parasal sistem olmasa,eğlenceli olan şeyler üretilmez denebilirmi.sonuçta üretimi insanoğlu kendi rahatı için yine yapmayacakmı,bunun parayla ne ilgisi olabilir.bunun kaynakla ilgisi olabilir,kaynak zaten var olduğuna göre..

Zenginlik, fakirlik diye bir ölçü yerine ''yaşamsal ihtiyaçlar'' dediğimizde herşey yerli yerine oturur.
zenginlik, ev, araba, iş, yazlık, kışlık, yat, havuz, uçak, toprak, ada sonu olmayan bir zincir bu, ve gerçekten gerekli değil.''parasal sistemin'' oluşturduğu mantıklı, mantıksız arzuların yaşanabilmesi için her zaman fakirlik, parasızlık (yaşamsal ihtiyaçların karşılanamaması ) denen illetin,korkunun birikimidir bunlar.bu öyle bir korku'ki ne kadar biriktirsen yeterli gelmiyecek hissiyle yapılıyor.

Aslında Bir Altarnatif Var.

1)Planlı üreme sistemine geçilmeli.

2)Doğanın,canlıların,insanların birbirine bağımlı olduğu, birbirinin yaşamsal parçaları olduğu, bir bütünü oluşturduğu, insanların'da bu bütünde tek,tek özgür iradesi olan birer parça olduğu, aynen düzenli çalışan bir dişlinin parçaları gibi, bir parçanın zarar görmesinin, oluşturduğu bütüne zarar vereceği, yavaşlatacağı, düzenini bozacağı, zararı vereninde, bu bütünü oluşturduğu düşünüldüğünde, dolaylı yoldan veya direk kendisininde zarar göreceği bilincine varmalı ve bu bilincle hareket etmeli.

3)Din,dil,mezhep,ırk,milliyetçilik,ideolojik görüşler ve tüm ayrıştırıcı unsurlardan arınıp, ''Doğa,Canlı,İnsan'' odaklı/merkezli yaşam biçimine geçilmeli.

4)Sorulara, sorunlara, ''parasal sistemin'' içinde ve parasal sistemin oluşturduğu kurumlar, algılar, alışkanlıklar çerçevesinde düşünerek cevap aramak, cevap vermek yerine, zihnimizde bir adım kenara çıkıp, ''Doğa,Canlı,İnsan'' dışında her şeyi sıfırlayarak, her şeyden soyutlanarak daha doğru cevaplar bulunabilir. (burada yaratıcı inancının olup olmaması somutlaştırılmadığı sürece hiç bir şekilde ayrıştırıcı unsur değildir, çünki soyuttur. varlığı maddesel bir şeye değil,  her şeye tekabul eder. birbirinden üstün,sihirli v.b ayrıştırıcı unsur,madde ile telafuz edilemez.  kısacası hiç bir ayrıştırıcı özeliği yoktur.)
5)
6)
diyerek sıralandırılabilir,fakat o kadar uzun bir listeyede gerek yoktur,bana göre daha basittir aslında
 __________________________________________________________________________________
 
SORU
Zeitgeist felsefesine uygun bir hayat kurulur ise yeni düzenin bireyleri olanlar pek çok sorunu çözmüş olarak daha rahat bir hayat yaşayıp, insanlığın daha hızlı ilerlemesini (şimdiki gibi duygusuz acımasız bir ilerlemeden bahis etmiyorum) sağlayacaklardır.Ancak suç bitmeyecektir.Dini inanışlar bitmeyecektir. Irkçılık bitmeyecek. Kişisel angarya işlerin yaptırılma isteği bitmeyecektir. Para bu nedenle kullanılmaya devam edecektir. Kaçak da olsa. Azalabilecektir ama bitmeyecektir. Cennette bile köşkler, huriler, sınırsız yiyecek varken “günah” biter mi sanıyorsun? Örnek mi?; Yahu adam Dünyada iken ben ondan daha iyi bir Müslüman’dım (ben merkezci bakış açısı) ama o peygambere komşu olmuş.“Haydar’a daha çok huri vermişler.”

Venüs vaat ettikleri ile tam bir yer yüzü cenneti.

Suç sadece para için işlenmez. O zaman en fazla hırsızlığın en fakir ülkelerde olması, zengin ülkelerde hiç olmaması gerekmektedir. Peki bu böyle mi? En büyük hırsızlıkları en gelişmiş toplumlardaki en eğitimli insanlar yapar. Hem de en lüks hayatı sürer iken...“çıkar yok, düşman yok, bir bütünlük var” demişsin.
 
CEVAP
Öncelik bir konuda anlaşalım.venüs projesinin bir şey vaad ettiği yok. projenin mimarı bir insanlık çalışması yapmış, yıllarca kafa yormuşki, bu medeni görünümünde vahşi hayatı yaşayan insanlık, aslında gerçek anlamda ''insanca,mutlu'' yaşayabilirmi sorusunu cevaplamış. evet kesinlikle yaşayabilir. din ve parasal sistemin vaad anlayışına alışık olan insanın bu sistemin dışına çıkmadan soracağı sorular bunun ötesine gitmiyor.

Bakın zetigesit belgeselindeki ''Jiddu Krishnamurti''nin belgeselde'de söylediği bir sözünü hatırlayalım. 
İnsanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler. "Bu denli hastalıklı bir topluma iyi eklemlenmiş olmak,,sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz''.

Şimdi biz bu sözü biraz farklı şekilde ele alalım.
düşünelimki bu yaşam nehri içinde bulunduğumuz sistem,''parasal sistem'', ve akıp gidiyor, sürekli insanları tüketerek.bu akıntının içinde doğumdan ölüme kadar gördüğümüz, eklemlendiğimiz, alışık olduğumuz yaşam biçimini, yine alışkanlıklarımız üzerinden sorgulayamayız. aynen belgeselde anlatıldığı gibi parasal sistemin kendi üretiği ''anlık gürültüsüne, eğlencesine alıştığımız dönme dolap'dan  yola çıkarak yaptığımız sorgulama parasal sistemin gerekliliğinin mecburiyetiyle yüzyüze gelmemizi sağlar.fakat bu yanlış bakış açısı. yapılması gereken ''düşünce bazında'' o nehrin kenarına çıkıp nehri tamamen temizleyip,engelleri kaldırıp tekrar içine girmektir.yada ''Jiddu Krishnamurti'' nin örneğindeki gibi havuzdan çıkıp akıp giden yaşam nehrine girmektir.

Suç işlenmesini izzah etmek için, zengin, fakir, eğtimli, eğtimsiz şu,bu diye ayrım yapılmasına gere yok. bunun net açıklamasını projenin mimarı zaten vermiş, ne demiş; hastalık. hastalığı üreten ney_?. herhalde eski çağlarda gelişmemişlik, düzensizlik, kendini arama. bulunduğumuz çağda bilgisizlik, cahillik ve aslında hepsini kapsayan önündeki en büyük tek engel ''parasal sistem ve parasal sisitemin ürettiği, sunduğu yaşam biçimi''. anlamıyormusun suçu ortaya çıkaran kişiliği oluşturan sistem problemli. eski çağlarda herşey sebep gösterilebilirdi, nefis, ego, yabanilik, kendisinin doğadaki yerini, özeliklerini belirleyememek, yeryüzünde olan yaşamın düzenini bozan tek canlı olma özeliğimiz, hayvanların birbirleriyle yaptığı yaşam mücadelesini biz insanlarında yapmak zorunda olduğumuzu düşünmek olabilir.bu yabaniliktir. bu düşünebilen insanın doğasına ters birşey olur. sadece korkular ve cesaret üzerine yaşanmaz.

Dini inanışlar bitmeyecektir. Irkçılık bitmeyecektir. Kişisel angarya işlerin yaptırılma isteği bitmeyecektir diyorsun.

Bunları bitirme konusunda zihinlerde hazır olmadan, bilinçlenmeden zaten projenin başlaması diye bir şey söz konusu olamaz. yani bu anlatılanların gerçekleşmesi için zaten bunların zihinlerde bitirilmeye hazır olunması gerekiyor. neden zihinlerde bitilmeye hazır olunması gereklide, pratikte değil. çünki proje uygulama aşamasına gelemden pratikte bitirmenin imkanı yoktur,yani parasal sistemin içinde parasız yaşayabilmenin imkanı yoktur.kısacası tüm insanlığın o bilince ulaşması gerekiyor. bu bugünün ütopik düşüncesi gibi gelebilir (aynen yıllar önce uçaktan, bilgisayardan bahsetmenin ne kadar ütopik olabileceği düşünülen dönemler gibi)fakat insanlığın aradığı ''sır'' bu.insanın tüm arayışlarının eninde sonunda bulacağı ''sır''da bu. aslında çok basit yeryüzü kurulduğundan beri var olan bir şey bu, insanlar bunu o dönemlerde algılayamadıkları için, ve zihinlerini,etraflarını çok karmaşık hale getirdikleri için.(çeşitli inançlar, din, mezhep, ırk, milliyet, ideolojiler ve tüm ayrıştırıcı unsurlar, uğurlarına yaptıkları savaşlar, toprak savaşları) işte bu asıl yaşam biçimini ''sır'' haline getirmiş. şimdi yavaş,yavaş çözüyoruz, ulaşmaya çalışıyoruz bu sırra. ama bir kişinin bilmesiyle, 100 kişinin bilmesiyle, bir kaç milyon kişinin bilmesiyle neticeye kavuşacak bir sır değil bu. herkezin bilmesi ve düşünerek inanması gerekiyor.

Tekrar tekrar söylenmesi gereken bir şey var'ki. bu bugünün, bugün bunları okuyan, yazan insanların içinde yaşayacağı bir proje olmayabilir(keşke olsa). hatta dahada öte, belki 500 yıl sonra ancak oluşabilecek bir projede olabilir. ama bir tesbit yapıyoruz eninde,sonunda insanlığın geleceği son nokta, mutluluğun sırrı diye birşey varsa işte o ''sır'' budur. sadece yeryüzünde yaşayan bütün insanların o sırra vakıf olma, bilincinde olma, algılama sorunu vardır. o'da her ilerlemede olduğu gibi sadece zamandır.

Teknolojinin,iletişimin kısıtlı olduğu zamanlarda bu imkansızdı. ama insanlığa hizmet uğruna yapılan buluşlar neticesinde, ''parasal sisteminde' 'bu teknolojiyi üretime çevirip kâr etme düşüncesiyle sunduğu araçlar, bu ''sırrın''hekez tarafından anlaşılmasına olanak sağlıyacaktır.hızlı bir bilinçlenme bu sayede olabilir. eğer zeitgeist'ın hali hazırda'ki videoları,sürekli güncellenerek yeni eklenecek videoları, benim,senin diğerlerinin yazıları, bu ve buna benzer aktarım,paylaşım ekranlarda bilgi olarak kalırsa, bir başkasıda bu bilgiyi alır, üzerine çerçevesini daha'da netleştirecek bilgiyi ekleyerek bir kartopu gibi büyütür sunarsa neticelenir.

 Tabi bunun dışında karşı karşıya kalmış olduğumuz parasal sistemin bir ezici gücü varki, oluşturduğu sistemde insanları öyle bir meşgalaye boğuyor, öyle bir mücadele ortamının içine atıyorki, sistemi kavramak sonra yeni gelen insanlara bunu aktarması, yeni gelen insanın'da bu bilgilerin üzerine bilgi ekleyip, diğer gelen nesile aktarması düzeninin sağlanması imkansıza yakın olmakta.
 __________________________________________________________________________________
 
SORU
Ben şu an 2007 ve 2008 i izleyen bir vatandaşım. 2009 u da izleyeceğim. bilinen gerçeklerin daha gerçekçi bir şekilde ele alınmış hali. Peki benim aklıma takılan şu. Acaba bu ütopya tarzı hereketin arkasındakiler kimler ? Birileri var mı ? Yoksa gene az da olsa sermaye gerektirmiş olmalı o binalar o yapılar. ve filmler. vs. Parasız nasıl yapıldı? hadi çoğu gönüllü oldu. Sıfır parasız mı oldu merak ediyorum? Ben her daim doğadan yanayım sadece Teknolojinin kaynağı enerjinin doğal yollardan elde edilmesi güzel bir şey. İnsan onca anlatılanlardan ve gerçeklerden uyandırıldıktan sonra düşünüyor ya buda başka bir aldatmaca ise gene bir şeye ve birilerine bağımlı olacağız gibi. İnanmak istiyor insan özde güzel. anlaşılırsa dinde özde güzel yaşayanlar kendi yorumları ile farklı anlamlar katıyor ve dini yobazlıkla özdeşleştiriyor.Oysa din de anlayana özde bir olduğumuzu ve dünyayı nasıl cennete çevireceğimizi anlatmaya çalışır. Ancak yorumlayan insanlar ve kullanan insanlara göre değişir yorum.
 
CEVAP
Zaitgeist, dinlerin anlatığı yaratıcıyı sorguluyor. çünki mantıksızlıklarının yanında insanları somut şekilde ayrıştırıcı özeliğide var.tabi'ki, din'lerle göbekten birbirine bağlanmayan soyut yaratıcı inancının, ne yaratana inanana, nede inanmayana bir zarar vermesi veya insanları ayrıştırıcı ''somut'' bir özeliğinin olması söz konusu değil. sonuç: zeitgeist eleştirisi, yaratıcının varlığına olan bir eleştiri değil,dinlerin anlatığı yaratıcının eleştirisidir.

Yaratıcıyla kul arasına birilerinin aslında o şöyle demek istyor, aslında böyle dedi, efendim bunun ilmi var anlamak için o ilme sahip olmak gerekir, sorgulamak günahtır,isyandır, kitap,hadisler bir bütündür ve bu bütünün bir tek kelimesine inanmamak yaratıcıyı inkar etmektir diyerek.din olduğu için yaratıcının var olduğunu kafalara vuran bu bakış açısı. insanların yaratıcı inancını ortadan tamamen kaldırarak ateist olmasına ,yani yaratıcının varlığına inanmanın din'e eksiksiz inanmaya bağlı olduğu savsatasıyla yaratıcıyı'da inkar etmesi noktasına getiriyor.sebep_? din öyle söylüyor diye. o zaman sorarlar adama din var diyemi yaratıcı inancı oluştu, yoksa yaratıcı inancı var diyemi din'ler oluştu. yaratıcı inancının bilinen en eski çağlarda bile var olduğunu görüyoruz, sadece inanış biçimleri farklı. insanların bilincinin, gelişmesi, ilerlemesiyle din'ler çözülüp deşifre edildikçe, kendini sürekli yamalıyan bir inanç biçimi olduğu ortaya çıkıyor. işte 4 kitap'ın peşi sıra birbirlerinin eksiklerini tamamlayıp, gelinmiş medeniyet,aydınlanma seviyesinde kitaplara + değerler'de eklenerek, son dine gelinen süreç böyle açıklanabilir.son din kendini artık başka gelmiyecek, bu son diye bildirmesi neticesinde, şimdiki yamalar, düşünce ile, yorumlar ile son hız yapılmaktadır.

Yıllarca sabit alışılmış yorumları getirdikten sonra, her sorunun karşısına yeni yorumlar getirilmesi,getirilmeye çalışılması bu yamalama işlemenin zikzaklarından başka birşey değildir. ama, ana hatları kaybetmeden yapılmak zorunda kalınan bu yamalamalar, tebesümle karşılanacak boyuta geldiğinden anlamı kalmıyor, kalmamıştır.

Şunun açık ve net anlaşılması gerekiyorki. yaratıcı insanlara yol kitapları'değil, bir yol kitapı bırakıp, o kitap'ında zihin hastalığı olan(özürlü) insanlar dışında hekez tarafından, net, açık, mantıklı şekide anlaşılabilir olması gerekliliği aranabilir ancak.yani, ilim,irfan sahibi olunması gerekliliği değil, okuyan en aptal insanın bile anlıyabileceği sadelikte olmasına gerek vardır. çünki bu yaratıcının kulları için gidilmesi gereken yolu tarif eden gösteren kitap olmaya adaydır, bir aracıya veya aracının yorumlamasına gerek yoktur. böyle olursa, yaratıcının yorumunun üzerine yorum yapan, insanın yorumunun gösterdiği, inanışa kulluk yapan insana götürür bizi.

Ve sorular,sorular cevapsız çok sorular var.yamanma ihtiyacıyla, kılıf/bahane bulma ihtiyacıyla ancak bir kaç soruya verilmiş cevaplar var. bu cevaplar sorgulayan kişinin dar bir kalıba girip beğenmemesiyle alakalı gerçekten değil, mantık dışı olmasıyla, komik olmasıyla alakalı bir şey.

Bunun yanında insani ,hukuki, ahlaki şeylerde içinde var mutlaka, ama o kalınca kitap içinde birkaç sayfaya sığacak kadar güzel şeyler kocaman kalın bir kitap'ı tümüyle ve hadislerinin tümüyle ve ibadet şekilleriyle kabul etmemizi imkansız hale getiryor. kabul edilebilmesi için örneğin hadislerin varlığını tamamen kitap'tan ayırmak, kitapta var olan cennet,cehennem anlatımı gibi, her sayfasında yakarım,yıkarım, ben bilirim,tabiki sen bilmezsin öl,öldür gibi yaratıcıyla ilgisinin olabileceğine ihtimal dahi verilemiyecek yazılar çıkarıldığında, kitap birkaç sayfalık kitap haline gelir. bu şekliylede din'e inanılacağı düşüncesi zeitgeist projesinin hayata geçeceğine inanılmasından çok daha ütopik olur herhalde.

Kısacası dinler, mezhepler, ırklar, milliyetçilik, ideolojiler ve tüm ayrıştırıcı unsurlar zihinlerin çöplüğünde, olması gereken yerde olacaktır.
insanlar ilk çağlardan bu zamana kadar nasıl kendini geliştirerek, yabanilikten, düzenli, daha medeni bir yaşama doğru ilerlediyse o ilerlemesini devam ettirip en medeni, gerçekten daha insanca yaşama, aradığı ''mutlu yaşam sırrına'' varıcaktır. işte bu yolculuk sırasında, yine insanlık için kendi ürettiği, bindiği vagonlardan biride din'dir. tren belli bir durağa geldiğinde o vagonada ihtiyaç duymıyacak ve bırakıp ağırlığını atacak, dahada hızlancaktır.

Gelinecek nokta tüm insanların o bilince ulaşıp, zaitgesit projesinde anlatıldığı gibi bir bütün olarak ''mutlu yaşam sırrı''na ulaşmasıdır.ben buna inanıyorum.

Gül demişsinki,projenin arkasında birileri olabilirmi _?.tabiki olabilir, ama olmayabilirde. bilemeyiz, kestiremeyiz. yani insanların zeitgesit projesinde olduğu gibi yaşayabilmelerinin bir adımı tek devlet merkezli, tek ortak bayrak, tek dil, tek para birimi' yaşamı, aynen amerikan filmlerindeki gibi, böyle bir düşüncede hali hazırda var olabilir. üretilebilecek bir sürü komplo teorisi var. burada benim vurguladığım, insanların eninde sonunda o bilince varıp o şekilde yaşayabileceği, yaşayacağı. bugün olmaz belki 500 sene sonra olur onu bilemeyiz ama olur diye düşünüyorum ben. __________________________________________________________________________________
 
ANALİZ

Parasal kar/zarar politikasının düşünmediği tek şey manevi kar ve zararlardır. para bizi neden ilgilendirmeli, bu yapay bir sistem. parasal sistem insanların vahşiliğini sınırlar içinde tutması için kurulmuş, belki zamanında gerekliydi, ama artık bu medeniyette, gelişmişlikte, bu çağda sadece bir engeldir, gereksizdir. insanlara, canlılara, doğaya verdiği zararı hepimiz görüyoruz, çünki kâr üzerine kurulmuş sistem sınır tanımıyor. eğer geçekten kontrolsüz bir güçten bahsedeceksek, parasal sistemi rahatlıkla gösterebiliriz.

Madde olarak arzulayabileceğimiz her şey yeryüzünde var, sadece paylaşmasını bilmiyoruz. eski çağlarda, bilgi, tecrübe, algı eksikliğinden, var olan kaynakları hep beraber kullanarak, bir bütün olarak mutlu,mesut yaşamak diye bir düşünce olanaksızdı. ama, insanoğlunun tüm problemlerini'de göz önünde bulundursak dahi şu anda'ki gelişmişliği, medeniyeti, bilinci eski çağlardakinden çok daha iyi durumdadır. aslında daha'da iyi olabilir. fakat parasal sistem buna izin vermiyor, artık savaşları tecrübe eksikliği,bilgi eksikliği, algı eksikliği çıkarmıyor, direk parasal sistemin kendisi çıkarıyor. tarihe bakalım, din adına yapılmış savaşlar dahil, her savaş parasal sistemin uğruna yapılmıştır. toprak savaşları, ganimet savaşları v.s.sonrasın'da yapılan savaşlar yine parasal sistemin ürettiği savaşlardır.

Öze gelelim, aslında tüm mücadeleler içinde insanın ihtiyacı olan şey nedir_? yaşamsal ihtiyaçları değilmi. yemek, içmek, giyinmek, barınmak, sağlık. peki bunlar için yeterli kaynak varmı? var, yeterli teknoloji varmı? var, yeterli bilgi varmı? var. derdimiz ney öyleyse. işte cevabını bir çırpıda veremediğimiz soru bu. derdimiz, zeitgeist belgeselin'de anlatılan ''lünaparkta, bir dönme dolabın içindeyiz, anlık gürültüsüne, eğlencesine o kadar alıştırılmışız'ki, bağımlısı haline gelmişiz, parasal sistemin dışında insanların bir arada bir bütün olarak, daha insanı şekilde yaşayacağına inanamıyoruz. böyle algılamamız için gereken herşey mavcut.
alıştırıldığımız her şey parasal sistemin ürünü,daha doğrusu insanlık için çalışan bilim adamlarının buluşlarını, üretim araçlarında kullanan parasal sistemin ürünü. daha sağlıklı, daha temiz, daha tok, tüm ihtiyaçlarımızın karşılanabileceği bir yaşam kurabiliriz. kaynak var, sadece para yok. bunun ne kadar saçma, ne kadar çocuksu, hatta ne kadar bebeksi bir mazeret olduğunun varkındamıyız.

Mutluluğun sırrına vakıfız, yeryüzünde'ki tüm insanların mutluluğunun sırrına. kaynak var, teknoloji ve bilgide var. fakat para yok

Tek sorunumuz para, kendi ürettiğimiz kağıt parçalarını yok edemiyoruz. günde en az 8 saat, veya 12 saat, veya 15 saat, tüm ağır işlerde köle gibi çalışan,kullanılan, karşılığında'da genel çoğunluğu yaşamsal ihtiyaçlarının bile çok,çok altında bir ücret alan insanların, işsizlikten kapı tırmalayan insanların, diplomaları boş duvarlara asan insanların. parasal sistem ortadan kalkdığında, yaşamsal ihtiyaçlarına kavuştuğunda fosur,fosur uyuyup, yellene,yellene yan gelip yatacağını düşünen insanlar var. parasal sisteme bu kadar yoğun alıştırılmış, parasal sistemin çok karmaşık hale getirdiği yapının, zararlarının, boyutunun farkında olmayan insanlar var.
__________________________________________________________________________________
 
SORU
Parasal Sistem Gerçekten Kölelik mi?

Bence Evet Köleliktir. Çünkü sizi istemediğiniz şekilde çalışmaya zorlar öyleki insan doğasına aykırı saat toplamında çalışanlarımız var. 2-3 işte birden çalışanlar....... Köleler ne yapar? Efendilerinin arzularını yerine getirir. Sex, Eğlence.... Onun sizden yapmanızı istediği herşey (Masaj, Manikür...vs..)
Bir düşünün Eğer herkes istediğini alabilseydi (Köle olmasaydı) ....Pavyonlarda danseden Dansöz, Onları eğlendiren müzisyen, Onları doyuran insalar...çatalına varana dek nizami bir şekilde size hizmet ederler... Genelev olurmuydu?..... Kadınlar hor görülürmüydü?...... Uyuşturucu üretilirmiydi?.... İnsanlar evlenmek için mal şartı koşar mıydı?.... Gençler için saçma eğlence mekanları düzenlenirmiydi?.... Yalan olurmuydu?(Patronunuza onu ne kadar sevdiğinizi söylersiniz, Nefret ettiğinizi söyleyemezsiniz)....... Bana göre bunların hiçbiri olmazdı.... Ne saçmalıyorsun kimse köle değil! diyenlere Ülkemizde hala Başlık parası olduğunu, insanların organlarını sattığını, Para için etiğe ve ahlak değerlerine aykırı herşeyi yaptığını ve dahada özgür olduğumuzu düşündüğüne inanmadığımı söylerim.........
 
CEVAP

Buna modern kölelik diyenler var. ve bildiğimiz alınan,satılan kölelikte, kölesinin, yeme, içme, giyinme, barınma ve sağlığı ile direk köle sahibi ilgileniyor. yaşamsal ihtiyaçlarını karşılıyor.

İçinde bulunduğumuz ''parasal sistemde'' bir çok insan bu tarz kölelik yaşamına bile razı olabilir, yani bu saydığım yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamıyacak sayıda azımsanamıyacak insan var. bırakalım afrika ve benzeri beter durumda olan ülkeleri, gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkelerin içinde'de var. bizler,tüm insanlık, en iyi tabirle düzenli, sağlıklı bir yaşama geçememiş ahmaklarız.

Parasal sistemde insanlığın yaşam biçiminin kölelik olup olmaması bir tarafa, tek kelimeyle saçmalıktır.

İnsanlığın yaşam biçimi tamamiyle eziyetten, saçmalıktan başka bir şey değil. herkez farklı dil konuşuyor. birbirimizle iletişim kurabilmek için bir ikinci dil kullanmak mecburiyetimiz var. şive değişikliliği, her dilin bir diğer dile kattığı hatalar, ve tercuman denilen, insanın,insana ne dediğini, bir başka insana anlatan, bir meslek dalı var., bu dünyada insanların inanç sistemleri dahil, sürekli aracıya ihtiyacı var neden_?. insanlık ''parasal sistemili yaşam biçiminin'' bu saçmalıklarına katlanmak zorunda olmamalı. bir üretim yapıldığında, dünyadaki yaygın bütün dillere çevrilmesi, klavuz kağıtlarına basılması, programlanması, uzayıp giden gereksiz maliyetler ve zaman kaybı bunlar. her ülkenin kendi internet sitesine veya haber ajansına girildiğinde, o dili anlamadığından, kendi yerel haber ajanslarının yorumuyla, kendi diline çevrilmiş haliyle kısıtlı alınabilmekte. bu ve buna benzer sorunlar, o kadar uzun boylu detaylandırılabilirki, sonu yok bunların.

İnsan, yaşadığını sandığı dünyada, yaptığı gereksiz mücadelelerin boyutunun farkında değil. birer aptal sürüsü gibi yaşıyoruz, buna mecburmuşuz gibi dayatılmış, alıştırılmış sistemin değişmesi, bu sistemin tamamen kaldırılması gerekmekte. zeitgesit projesinde anlatılanları biraz olsun kavrayabilirsek, insanlığın eninde sonunda, kendi hayrına varacağı sondur. bu proje zaman içinde insanlar bilinçlendikçe kendi,kendini dahada yeniliyecektir, geliştirecektir. övdüğüm projenin kendisi değil, bakış açısıdır. projenin arkasında o,bu,şu olabilirmi komplo teorilerinden öteye, insanların bir bütünün parçası olduğumuzu anlaması gerekiyor. bunu şimdi alışmış olduğumuz parasal sistemin içinde herkez çok net algılayamıyor belki, ama 500 sene sonra olsada, bir gün mutlaka, her insan o bilince ulaşacak. insanların geleceği nokta, mutlu mesut yaşamasının ''sırrı'' bu. __________________________________________________________________________________
 
YORUM

Bana göre, yorum olarak yapılması gereken şey belli. aşşağılamadan, sadece tek bir noktaya odaklanmadan, bildiğimiz, tecrübe ettiğimiz, içinde olduğumuz yaşam biçiminin. ''din,dil,mezhep,ırk,ideolojik düşünceler ve tüm ayrıştırıcı unsurlarına''dokunarak. aslında bunların bir bütünü ayrıştıran, parçalayan nedenler olduğunu, aynen sigara veya eroin gibi uyuşturucu maddeler, nasıl sinirsel bütünlüğümüzü ayrıştırıyor, bağımızı düzenimizi bozuyor ise, bize alıştırılmış olan sistemin'de insanların gelişmesine,ilerlemesine, bir bütün olarak mutlu,mesut yaşayabilmesine imkan tanımadığı, izin vermediği, engellediği gerçeğini örnekler vererek izaah etmemiz gerekiyor. ve ben yorumlarımda bunu yaptığımı düşünüyorum.

Ülkeler toplumlar birbirlerine hasatalıklı adam yakıştırması yapacağına, komple insanlığın yaşam biçiminin hastalıklı olduğu gerçeğini kabul edip. yeni, doğru yollar araması gerekiyor. ama bir uyuşturucu bağımlısı, birey bile, kolay,kolay bu bağımlılığından kurtulamıyorsa, tüm insanların bu zararlı bağımlılıktan top yekün kurtulması pekte kolay olmıyacaktır.

Durağan olmadığımıza göre, sürekli geliştiğimiz, ilerlediğimize göre. ne kadar hızlı değişim geçirirsek, bilinçlenirsek, o kadar çabuk, daha doğru,daha güzel bir yaşama ulaşmış oluruz. yani o yaşama ulaşıp ulaşmamaktan bahsetmiyorum ben, sadece daha erken veya daha geç gibi bir neticeyi belirleyebiliriz. sonuç değişmez aynı.

Önemsediğim bir düşüncem var'ki ''zaman çözümsüzlük tanımaz''gelişme durmaz'' yani insanların bundan yüzlerce yıl sonra gelebilecekleri nokta ,şimdiki düşüncemizle çok ütopik gelebilir, ama imkansız diye birşey yok. düşününce eski çağları nereden,nereye gelmiş insanlık ve nereden nerye gideceğide bugün bize utopik gelenlerdir mutlaka. bir'de düşünelim herkezin bilinçlenmiş olarak, bir arada, parasal sistem gibi bireysel kar zarar hesabı, birbirine güvensizlik oluşturacak, birbirini ayrıştıracak hiç birşeyin olmadığı şekilde yaşadığını. işte bu yukarıda daha önce söyeldiğim gibi gelişmenin hızını etkiliyecek, yine sonucu değiştirmiyecek.

(Sadece insandan örnek vererek anlatırsam), insanlar eğer bir su birikintisinin bir yöne doğru sürüklendiği damlaları ise, benim burada arzu ettiğimiz şey, bir bütün olarak aynı yönde ilerlemiyi hızlandırmak.
__________________________________________________________________________________

SORU
 
ZEİTGEİST BELGESELİNİN ARKASINDA YAHUDİLERMİ VAR
Bu projeninde gene büyük patronların bir planı olmadığını kim garanti edebilir.


''Zeitgeist Hareketi''nin Perde Arkası!

Emrah Alpat

"Zeitgeist The Movie, ilk dakikalarından itibaren izleyiciyi, bir "dezenformasyon bombardımanı"na maruz bırakıyor. Eleştirel düşünce ve önüne sunulan bilgiyi kontrol etme alışkanlığına sahip olmayan izleyici de (ki kabul etmek gerekir izleyicilerin %99'u bu sınıfa girer), bu ikna edici görünen filmi izlediğinde, birden gizli kalmış sırlara vakıf olduğunu, ve sıradan insanların bilmediği şeyleri bildiği illüzyonuna kapılarak; filmin aslında olduğundan daha iyi bir film olduğuna inanıyor. Bu etki de her gün binlerce kişinin, Zeitgeist filmini internetten indirip izlemelerini açıklar nitelikte.

Film çıktığından beri birçok insan, bu filmin nasıl "gözlerini açtığından" bahsediyor. Halbuki filmin yaptığı şey; "insanların gözünün önüne yeni bir sis perdesi çekmek"ten başka bir şey değil."

Tunca Arslan

"Peki ya kırmızı hapta bir uydurmacadan ibaretse? Örneğin, Zeitgeist de yalnızca pozisyonumuzu değiştirerek yalnızca uyumamızı sağlayacak yeni bir kurmacadan başka bir şey değilse…

Bilim Adına Mistik Saçmalık

Peter Joseph de aynı yolun yolcusu….. Tarih ve ekonomi başta olmak üzere tüm bilimleri "bilim adına" bir kenara itiyor, her mistik gibi kendi isteklerince yönlendirilmiş fikirler öne sürüyor, tüm bilginin "kendi zihninin belgeselleri"nde toplanmış olduğunu iddia ediyor."

Erol Bilbilik

"Hegel, insanın sadece "mantık" sayesinde "özgürlüğe ulaşacağı"na inanıyordu. Hegel'e göre tarih üç basamaklı bir değişim süreciydi: Tez, Antitez ve Sentez. İlk önce tez aşamasında, krizler ortaya çıkar ve halkta korku had safhaya çıkar. İnsanlar mevcut duruma sinirlenir ve bazen çılgına dönerler. Yaşanılan ümitsizliği, korkuyu ve bazen de paniği gidermek için bunun karşıtı bir durum yaratılmalıdır. Bu durum "antitez"dir. Bu sosyal sürecin, üçüncü aşamasında karşıt güçler, probleme uzlaşmacı bir çözüm; yani "sentez", sağlamaya çalışırlar. Bu dengeleme olma durumu, yeni tez olur. Bir kez daha karşıtlıklar ortaya çıkar ve böylece "denge"ye yavaş yavaş yaklaşılırken, çarpışma ve kaos devam eder. 

Hegel ve İlluminati

"Hegel diyalektiği"nde sürecin işleyişi, "İlluminati"ye(aydınlanmacı-ışıkçı) parlak bir fikir verdi. Neden kriz yaratılmasın? Neden şikayet edilecek bir durum ortaya çıkmasın? Neden insanlara korku aşılamak ve kargaşa yaratmak için gizlice çalışılmasın. Neden kendi karşıtını yaratmasın. Bu sayede yöneticilere; yani "İlluminati"ye çıkar sağlanırken; böylece "denge"de yavaş yavaş ilerleme kaydedilir ve "çarpışma-kaos" devam eder.

Hegel, "İlluminati"nin, 200 yıl boyunca kullanacağı "yıkıcı ve ölümcül teori"yi yaratan bir işbirlikçiydi. Hegel, elbette, insanlığa özgürlük getireceğini düşündüğü "mantık" kelimesinin; "Gizli Efendi"yi ifade eden şifreli bir sözcük olduğunu biliyordu. 

"İlluminati"li Sylvain Marechal, "Hegel diyalektiği"ni çok ikna edici bir şekilde açıkladı. "Anı yakala" (günü yakala) olarak da bilinen "Carpe Diem" deyişini icat etti. "Okült dünya"nın önde gelen teorisyenlerinden Vera Stanley Order ise, samimiyetle şunları söylüyor:

"Tüm yaratılışın aslında bir planı ve nedeni var. Evrimin şu anda ilerlediği hedef, Dünya Birliği. Dünya Birliği Planı, şunları içeriyor: Yeni Dünya Düzeni, Dünya Ekonomisi, Dünya Dini."

Yeni Çağ(New Age) Gizemciliği

İki filmde de esas itibariyle bir tür uluslararası sistem ve küreselleşme eleştirisi yapılmaktadır; ancak küreselleşmenin kültürel sonuçlarından biri olan "New Age Hareketi"nin(Yeni Çağ Hareketi) temel felsefesiyle örtüşmektedir. New Age siyasetinin ve kültürünün bir üretimidir. New Age Hareketi, küreselleştirilirken; New Age Kilisesi de paralel olarak yapılandırılmaktadır. Yapılandırma o kadar cüretkâr ve aleni hale gelmiştir ki; Paris'teki CIA İstasyonu kadrosundan üç-dört ajan daha New Age kilisesine dönmüş ve bunlardan biri artık günlerini Montparnasse'de kilisesinin broşürlerini dağıtarak geçirmeye başlamıştır. New York'ta New Age Players (bir tiyatro şirketi), San Fransisko'da New Age Orkestrası bu yapılandırmalar arasında yerlerini almıştır.

Eski ABD Başkan Yardımcısı ve ABD Başkan adaylarından Albert Gore dünyada ün yapmış, "Dengeli Dünya: Ekoloji ve İnsan Ruhu" adlı kitabını yayınlamıştı. Gore'a göre insanlık için en mükemmel din, filozof Teilhard de Chardin'in öğrettiği gibi dünyanın ana dini; diğer bir deyişle "Yeni Çağ İnanışı"ydı. Bu bağlamda Al Gore, tam anlamıyla bir "Yeni Çağcı"ydı.

İlluminati-Işık-Lucifer

Bir Cizvit papazı olan De Chardin'in "Yeni Çağ Gizemciliği" öylesine aşırı ağırlıktaydı ki; Vatikan bile ona karşı çıkmakla yetinmemiş, bir de onu azarlamıştı. Al Gore, "Doğa, her şeyiyle Tanrı"dır diyordu ve tam bir İlluminatici olarak "küresel bir rol"e soyunuyordu. İlluminati'nin temel stratejisi, "Ardo Ab Chao"dur. Yani kaos, boşluk yaratır. Boşluktan sonra düzen gelir.

"İlluminati"nin teolojik anlamı "ışık getirici" demek; bu da "Lucifer" yani "Şeytan" demektir. Al Gore'da kitabında, "kaos bizim için iyidir" demektedir. Al Gore ile Jacque Fresco'nun görüşleri karşılaştırıldığında; tamamıyla örtüştüğüne tanık oluyoruz. 

Zeitgeist The Movie'nin birinci bölümünde Hıristiyanlık ve Yahudilik eleştirisi bilimsel bilgi ve belgelere dayalı olarak yapılır, Yeni Dünya Düzeni'nin tek dininin Hıristiyanlık(herhalde yazar, "New Age Dini"ni kastediyor olmalı) olacağı ön görülürken, bu öngörünün arkasındaki küresel elitlerin örgütü CFR ve onun beyin kadrosundan hiç söz edilmemektedir. 

11 Eylül Saldırılarının Perde Arkası

Zeitgeist The Movie'nin ikinci bölümünde 11 Eylül saldırılarının ABD tarafından gerçekleştirildiği bütün ayrıntılarıyla teknik ve istihbarat bilgilerine dayalı olarak kanıtlanmıştır. Ancak, saldırıdan 44 gün önce Prof. Lyndon La Rouche'un, New York'ta BM ve Kongre binası önünde ikişer saatlik süreli, videolu konferansla olayları haber vermesi gözardı edilmekte; saldırı ısrarla Ortadoğulu köktendinci teröristlere mal edilmek istenmekte; buna karşın, saldırı kararını veren esas güç olan CFR’nin beyin takımından hiç söz edilmemektedir. Aynı tavır, Zeitgeist Addendum'un birinci bölümünde "para sistemi"nden bahsedilirken de benimsenmişti. 

İki Zeitgeist belgesel filmiyle adı ve hatta varlığı kuşkulu yönetmen "Peter Joseph" esas itibariyle şunu söylüyor: "ABD çökerse bütün ülkeler çöker. Enerji çökerse her şey çöker."

Halkların yeraltı zenginliklerine el koyacak ve üretimlerinde hammadde olarak kullanacaklar. Bu bağlamda, Venüs Projesi'nin temel amacı ise son derece sofistikedir fakat canicedir.
Daha şimdiden de Afrika, Orta Asya vb.deki petrol alanları işgal edilecek, Venüs Projesi adına.

Rockefeller: New Age-Kozmik İsa

Laurence Rockefeller'in Finanse Ettiği Hareketler:
New Age (Yeni Çağ)
Kozmik İsa'nın Gelişi (yazar zikretmese de bu, Kozmik İsa; "Deccal"dir)
Yeniden Yaratılış(İnsan DNA'sıyla oynayarak "ölümsüz tanrı insan evrimi"ni tamamlamak!)

Rockefeller Hanedanlığı, aynı zamanda gelecekte inşa edilecek ve "Dünya Yahudi Krallığı"nın ilanı sayılacak Süleyman Mabedi'nin bir maketini, Kudüs'teki esrarengiz Rockefeller müzesinde saklamaktadır.

Zeitgeist Türü Filmler

İngiliz Dış İlişkiler Konseyi'nin(Chatham House) siparişiyle hazırlanan J.R Tolkien'in, "Yüzüklerin Efendisi" bir CFR filmidir. Senaryosu CIA tarafından görülmüş, gerekli yerlerde işbirliği yapılmış, önerilerde bulunulmuş ve CIA'nın film sektöründeki imkânlarından yararlandırılmıştır."Psikolojik Operasyon" ve "Aldatma Taktikleri" tekniklerine uygunluğu onaylanmıştır.

Hollywood Film Endüstrisi, CFR'nin yedi önde gelen üyesi tarafından yönlendirilmekte ve kontrol edilmektedir. Tüm filmler ve film senaryoları bu kontrol kapsamındadır. Hollywood yapımı hiçbir film, küresel emperyalist dev tröstlerin stratejilerine aykırı olamaz.

Örneğin; Al Gore'un "Uygunsuz Gerçek", Peter Joseph'in "Zeitgeist Movie, Zeitgeist-Addendum" ve J.R Tolkien'ın kitabından uyarlanan "Yüzüklerin Efendisi" filmleri bu stratejiye uygun CIA türü filmlerdir.

Al Gore'un, "Dengeli Dünya: Ekoloji ve İnsan Ruhu", J.R. Tolkien'in, "Yüzüklerin Efendisi" ve John Perkins'ın, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" CIA türü senaryolardır.("Matrix" gibi Lucifer imzalı birçok New Age filmini de ilave edebiliriz.)"

Haluk Hepkon

"Lafı dolaştırmaya gerek yok. Zeitgeist, New Age kültürünün bir ürünüdür ve türünün bütün örnekleri gibi zırvadan ibarettir.

Sondan başlayalım. Ekoloji, New Age akımlarının siyaset sahnesine çıkmalarında kilit bir role sahiptir.

Bir Kova Çağı Muhalifi: John Perkins

Şaşırtıcı gelebilir, ama gelmemelidir. Bu akıllara ziyan tespitlerden de anlaşılacağı üzere Perkins, su katılmamış bir New Age taraftarıdır. Örneğin dilimize çevrilmiş ama "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kadar ses getirmemiş "Psiko Yolculuk" adlı bir başka kitabında, meraklısına çeşitli şuur boyutlarına nasıl seyahat edilebildiğini anlatmaktadır.

Hıristiyanlığa dolaylı ya da dolaysız etkide bulunan diğer gelenekleri bir kenara bırakarak; sadece "Mısır bağlantısı" üzerinde durmaları son derece anlamlıdır. Jordan, Maxwell, Gerald Massey gibi ciddiye alınması mümkün olmayan kaynaklardan da anlaşılacağı üzere "Zeitgeist Dini", ezoterik bir bakış açısıyla eleştirmekte; New Age akımlarının, sıklıkla tekrarladığı hurafeleri gevelemenin ötesine geçmemektedir. Zeitgeist'in bir diğer kaynak kişisiyse Albert Churchward'dir.

Bu arada Zeitgeist hareketinin kitap ve DVD'lerini satın alarak yaymak da, son derece güzel bir hareket olarak kabul edilmektedir. Kısacası New Age'ci Zeitgeist, kıvrak bir vücut çalımıyla; "para sistemi"ne karşı tepkileri bile paraya dönüştürmeyi becermektedir."

Güncelleme: 03/10/2009
Kaynak: Emrah Alpat, Tunca Arslan, Erol Bilbilik, Haluk Hepkon ve Karın Lıebhart, Zeitgeist Ne Anlatıyor?, Der. Haluk Hepkon, Kırmızı Kedi Yy, Eylül, 2009, İstanbul.

not:yanılmamışım,sizin freskonuz yahudi kökenli imiş:))))
 
CEVAP

''Komplo teorileri'' kurmaya başlarsak, bu zeitgesit projesi ''tek dünya devleti'' projesine hizmet ediyor olabilir düşüncesine'de varabiliriz. bu düşünceye varmamız'da gerçekten bir tuhaflık'ta yok. normaldir.

Yanlız burada önemli olan ana konu. adı ne olursa olsun, zetgeist,meitgeist veya başka bir şey, önemli olan anlaltığı şeyi, içeriği anlıyabilmek, bilinçlenebilmek. isimlerin peşinden koşmak değil bu. insanların bir arada mutlu, huzurlu, savaşsız, insanı ayrıştırıcı hiç bir (din,dil,mezhep,ırk,ideolojik düşünceler ve ayrıştırıcı unsurlar olmadan nasıl yaşayabileceğimizi anlamak, kavramak, bunun bilincine varmak asıl konu. ve kendi elimizle kurup bağımlısı olduğumuz, her doğan çocuğun topluma uyum sağlayarak eklemlendiği, bu yaşamsal, parasal sistem'in ürettiği sorunları göz önünde tutarak, bu sistem ortadan kalktığında aynı sorunları yaşayacağımızı düşünmek, bizi yanılgıya sokar. çünki, zaten o sorunların kaynağının hepsi, değiştirmek istediğimiz ''yaşamsal,parasal sistem''in kendisidir.

Soruyu soran arkadaş,izleyen herkezin büyülendiğinden bahsetmiş. bu büyülenmek değilde, aslında herkezin hissetiği, bildiği, yaşadıklarından, dünyada yaşanılanlardan yola çıkarak düşündüğü, ama bir türlü tam olarak açıklayamadığı, bütünleştiremediği, karmaşık yapının parçalarının, zeitgeist belgesellerinin anlatımında delilleriyle tamamlandığını görmekten kaynaklanan mutlluk denebilir. yani puzle'nin parçalarını birleştirmiş, zeitgesit belgeselleri.

Diğer taraftan yahudi v.s oluşumlar bunu yapmak istiyor densede, tüm ayrıştırıcı unsurları (din,dil,mezhep,ırk,ideolojik düşünceler ve ayrıştırıcı unsurlar) tamamiyle red eden, bunların insanları birbirinden ayırarak sistemi oluşturduğunu düşünen,savunan bu belgeseller. nasıl oluyorda din inancı konusunda bu kadar radikal olduğu söylenen, illa mabedi kurmak niyetiyle ne zulumlara katlanıp, ne zulumlarda yaptığı söylenen bu yahudiler, hangi mantıkla zeitgeist belgesellerinin arkasında olsun.

Son olarakta, içinde yaşadığımız toplumlar düzeninine, yaşam tarzına, detaylarıyla bakıldığında ''tek dünya devleti'' düşüncesinin daha avantajlımı, yoksa daha kötümü olacağınıda, ciddi şekilde tartışmak lazım. dünyada farklı dillerin olmasının insanlara getirdiği yükü, bu sayfalara yazamakla bitiremeyiz, küresel (yani bütün ilişkilerinin içiçe girdiği)dünya'da farklı diller konuşup, her alanda birbirimizin dilini anlamak için verilen çabalar, üretilen klavuzlar, üretilen yazılımlar saçmalıktan ibaret, hemde saçmalığın dik alası.

Amaç her şey olabilir.dediğin gibide olabilir,hiç ilgisi yokta olabilir.burada bana göre belgesellerden alınması gereken bilgiler,kurulmuş ve bize alıştırılmış sistemin nasıl bir dönme dolap olduğunun anlaşılması önemli. yani bir açıdan komplo teorileri üretmeye başlayınca insan düşünüyorki, belkide bu sistemi bu şekilde çalıştıranlar, şimdi yeni bir sisteme geçiş yapmak istiyor.bu nedenlede tarih boyu kurdukları,şu anda'da yaşatıkları bu içinde bulunduğumuz sistemi,bilerek kendileri deşifre ediyor'da olabilir.abd israil gibi ülkelerin yeni yeni oyunlarıda olabilir.hani abd karşılığı olmayan parayı basa,basa piyasa dolar dolu,ama borç ayukka çıkmış, karşılık yok deniyor.bu durumda belkide,hadi boşverelim parayı gelin parasız yaşayalım demek istiyordur belki .şu anda netleştiremiyor olabiliriz.ama yine söylüyorum her ne olursa olsun,bu sistemi biz yaşadık ve hala yaşıyoruz öylemi.şimdilik kendimizde insanlar olarak bu sistemi silecek kaldıracak, düzeltmeyi becerecek,kudreti,gücü, zekayı buluyormuyuz,hayır.en azından şu anda bu belgeselleri izleyerek bir + mız olabilir.oda sistemi detaylarıyla algılamak ve anlamak.en azından yaşadığımız şeylerin ne olduğunu biraz olsun bilerek yaşamış oluruz.

Ben amerikan sinema filmlerinin özelikle gizem, bilim kurgu ve teknolijiyle alakalı olanlarının, gerçeklikle alakalarının olabileceği ihtimalinide hep aklımda tutarım.yani bu tarz bir çok amerikan filmi,insanları bilgissi olmadığı vakıf olmadığı konularda piskolojikmen geleceğe hazırlamak ve gördüğünde yabancılık hissetirmemek için yapılabileceği düşüncesindeyim.her insanın deri altlarına çip takılmak suretiyle kimliklendirilmesi konusu ara ara gündeme geliyor bu 21 yüzyılda.ve bu tarz filmlerin çekildiği tarihlere bakılırsa en azından 15-20 yıl öncedir.yani insanlar piskolojikmen filmlerden bu tür düşüncelere vakıftır. gerçeğiyle karşılaştığında çok aşırı tepkielr vermeyebilir,mantıklı gelebilir.

Yine zeitgeist projesine benzer filmler yapılmışmıdır yapılmamışmıdır eski filmlere bakmak gerek bunun için.

Sonuç olarak bizim dikkat etmemiz gereken şey belgesellerde anlatılan sistemin nasıl işlediğini görmek. zaten bildiğimiz hissetiğimiz puzle parçalarını birleştiriyor bu belgeseller.belgesellerin içeriği gerçekmi, delilleriyle ortaya koyuyormu bu önemli.zaten bu sistem hayatın her alanında hissedilen bir sistem,sadece biz düşünerek birleştirip anlamlandıramıyorduk,bütünlüğü tam sağlıyamıyorduk.işte belgeseller bu bütünlüğü sağlıyor puzlle'ı tamamlıyor.

İnsan, yaşadığını sandığı dünyada, yaptığı gereksiz mücadelelerin boyutunun farkında değil. birer aptal sürüsü gibi yaşıyoruz, buna mecburmuşuz gibi dayatılmış, alıştırılmış sistemin değişmesi, bu sistemin tamamen kaldırılması gerekmekte. zeitgesit projesinde anlatılanları biraz olsun kavrayabilirsek, insanlığın eninde sonunda, kendi hayrına varacağı sondur. bu proje zaman içinde insanlar bilinçlendikçe kendi,kendini dahada yeniliyecektir, geliştirecektir. övdüğüm projenin kendisi değil, bakış açısıdır. projenin arkasında o,bu,şu olabilirmi komplo teorilerinden öteye, insanların bir bütünün parçası olduğumuzu anlaması gerekiyor. bunu şimdi alışmış olduğumuz parasal sistemin içinde herkez çok net algılayamıyor belki, ama 500 sene sonra olsada, bir gün mutlaka, her insan o bilince ulaşacak. insanların geleceği nokta, mutlu mesut yaşamasının ''sırrı'' bu.


Yazılmış soru cevap veya analiz yorumlarının hepsini okuduğunuzda, buradaki soruların cevap karşılıklarını çok daha net bulmuş olursunuz.

BAKIN''EİNSTEİN''ABİMİZ NE DEMİŞ;Delilik: Aynı şeyleri tekrar,tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.

BU HİNDİSTANLI BİLİM ADAMI ''Jiddu Krishnamurti''ABİMİZİN SÖZÜ'DE EİNSTEİN'İ TAMAMLAMIŞ;

insanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler.""Bu denli hastalıklı bir topluma iyi eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz.

Diğer yorumlarımda, yazılarımda söylediğim gibi. düşünürken, sistemin oluşturduğu o kokuşmuş havuzdan bir adım kenara çıkmadan, sağlıklı bir tesbit yapamamız çok zor. bu zamana kadar yaptığımız tüm saçmalıklar, çok daha eski insanlar için ne kadar ütopik geliyordu ise, zeitgeist belgesellerinde anlatılan yaşam tarzını insanların benimseyip, bilinçlenip hayata geçirebilmeside ancak o kadar ütopik olabilir. yani sadece zaman meselesi,eninde sonunda insanlığın bulacağı sır, geleceği nokta bu. bizim buradaki tek arzumuz,sadece gidişatı biraz daha hızlandırmak olabilir.
__________________________________________________________________________________

 
YORUM

Zeitgeist'in ortaya koyduğu düşünceyi anladığımızı, idrak ettiğimizi, söyleyebilirken, keşke senin söylediğin gibi, bir başkasının sorunlarını tamir edecek kadar sorunsuz olduğumuzu düşünebilsek, ama bende dahil bir çok insanın, bunu bu sistemin içinde tam olarak başarabileceğimizi hiç sanmıyorum. aksine kendi, kendimi tamir edecek yeteneği, kendimde göremezken, zaten olmaz. yaşadığımız sistemin içinde, sistemin üretiği sorunlardan kaçarak yaşabileceğimizi düşünmek, veya bunları tamir edebileceğimizi düşünmek, ben kendi adıma buna inanmıyorum. yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılamak için, sistemin ürettiği meşgaleleri kullanmak mecburiyetinde olduğumuz gerçeği buna izin vermez. her kurum, her yapı, her günlük mücadele savaşı, gün içinde biriken her sitres, yeni bir hastalığın altyapısını oluşturuyor diye düşündüğümüzde, aynen doktorların bir hastalığı tamamen tedavi etmesinden çok, leblebi gibi ömür boyu kullanacağı ilaçları vermesine benzer, insanların birbirini tamir etme çabaları. sadece hazır olmak gerekir, o bilince varmış idrak etmiş olmak, zamanı geldiğinde herkezin aynı anda, aynı yönde gitmesini sağlar. topyekün havuzdan çıkıp, yaşam nehrine girmeyi sağlar.

Zeitgeist düşüncesinin somut bir yaşam tarzına dönüşebilmesi için, 2 seçenek var.

1)Bugünün çok azınlığını oluşturan büyük sermaye sahipleri, bu yaşam tarzını onaylar, parayı ve tüm detaylarıyla kurdukları para,çıkar odaklı yaşam sistemini fes eder. o zaman sistem kesin olarak tamamen çöker, ve bu çok kısa sürede gerçekleşir. bununda detayları var, eğer böyle olursa ''tek dünya devleti'' diye düşünülen yaşam biçimine geçiş süreci yaşanabilir o zaman, yani buda bir ihtimal olur. diğer açıdan bakıldığında'da, büyük sermayederlerin, insan sevgisine, canlı sevgisine, aşka gelip, kendi hükümdarlığını yerle yeksan edecek zeitgesit gibi bir düşünceye ''tek dünya devleti'' düşüncesiyle değilde, o bilince ulaşıp gerçekten inanarak kendi hükümdarlığını fes etmesi, parasal ve paraya bağlı yaşamsal sistemini ortadan kaldırması, işte en büyük süpriz her halde bu olur.pek mantklı gelmiyor.

2)Dünya üzerindeki insanların, genel çoğunluğunun veya hepsinin bilinçlenerek, bu yaşam tarzını talep etmesi parasal ve buna bağlı yaşamsal sistemi ortadan kaldırması. bu akla daha yatkın. nasılmı_?

Parasal sistem kendi varlığını korumak için üreteceği her düşünceyi, kendi havuzunda, kendi parasal sistemi içinde düşünüyor, düşünmek zorunda. parasal sistem kendi içinde, hangi üretimi yapayım, hangi meşkaleler bulayımki _? bu insanların bağımlılığını sürdürebileyim, arttırabileyim diyor.

Zeitgesit düşüncesindeki yaşam biçimini, parasal sistemin ve ürettiği meşkallelerin içinde düşünerek anlamak, soru işaretlerine cevap bulmak, imkansız gibi gelir. çünki her soru işareti, parasal sistemin bağımlılığını arttırabilmek için ürettiği, alıştırdığı, bir arzudan yola çıkarak kendi içinde sonuca ulaşır, cevaplandırır.

Burada şu güzel sözü tekrar hatırlayarak;'' insanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler.""Bu denli hastalıklı bir topluma iyi eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz'' (Jiddu Krishnamurti')

Yapılması gereken parasal ve buna bağlı yaşamsal sistemin içinden, yani ''havuzun'' içinden bir adım kenara çıkarak düşünmek.(Sorulara, sorunlara, ''parasal sistemin'' içinde ve parasal sistemin oluşturduğu kurumlar, algılar, alışkanlıklar çerçevesinde düşünerek cevap aramak, cevap vermek yerine, bir adım kenara çıkıp, ''Doğa,Canlı,İnsan'' dışında her şeyi sıfırlayarak, her şeyden soyutlanarak daha doğru cevaplar bulunabilir. burada yaratıcı inancının olup olmaması somutlaştırılmadığı sürece hiç bir şekilde ayrıştırıcı unsur değildir, çünki soyuttur. varlığı maddesel bir şeye değil, her şeye tekabul eder. birbirinden üstün,sihirli v.b ayrıştırıcı unsur, madde ile telafuz edilemez. kısacası hiç bir ayrıştırıcı özeliği yoktur.) bu 2) nin soru işaretinin'de somut cevabı.

örnek şehirler olmaz

Benim düşünceme göre bir şehirin örnek kurulması, öncülük etmesi ile gerçekleşebilecek bir düşünce değil zeitgesit. yani dünya tam anlamıyla değişime aynı anda girmek zorunda, Dünyadaki tüm kaynakların envarterini çıkarıp, nerede,ne kadar altın,bakır,bor v.s gibi madenler olduğu belirlenip ona göre israf etmeden herkezin ihtiyacı kadar ve kalitede üretilmesi gerekiyor.

Parasal sistemin içinde,parasız sistem yaşantısı sürmek diye bir mantık olmaz,olamaz,süremezsin. çünki herşey para. bir yere bir kazma vuracak olsan,tapu parası,harfiyat parası,baraj kurmak istesen onun parası, evler yapmak istesen onun parası,altyapı,araçlar,gereçler,gerekli son teknoloji, ve detaylandırabileceğin kadar çok şey, bunların hepsi paraya bağlı maliyet gerektiren şeyler. yani parasal sistemeden dünya olarak çıkılmadan, hadi şuraya bir örnek yapalım isteyen gelsin yaşasın, diğer görenlerinde hoşuna gitsin, onlarda bulundukları bölgede böyle şehirler kursun, yaşasın ve domino etksiyle bütün dünya bu yaşam tarzına geçsin. bunun hayalci olmaktan öte, hiç bir mantıklı açıklaması yok. yani zeitgeist projesi en azından her aklıbaşında insan bu evrende,mutlu,huzurlu,mantıklı yaşayabilmesi için parasal sistemden çıkıp aynen bu projede bahsedildiği şekliyle yaşamak zorunda olacağı gerçeğiyle yüzyüze olacaktır. şimdilik ortada gözüken,insan aklı geliştikçe,bilinçlendikçe bulacağı yaşam sırrı ancak bu olabilir. parasal sistemin insanları bu kadar yoğun sömürmesinin, köle gibi kullanmasının sebebi, parasal sistemin önüne sürekli çıkardığı engeller ve meşgaleler sayesinde genel çoğunluğun kendini eğitememesi ve o bilince ulaşamamasını sağlamaktan ibarettir, diyebiliriz. ama insan gelişmeyi, kendine + eklemeyi istesede durduramaz, ilerlemek kaçınılmaz. sadece ne kadar hızlı, ne kadar yavaş olduğunu tartışabiliriz.

Zeitgeist düşüncesi peşine düşülecek tek bir lider düşüncesi değildir. 

Biz insanların bilgiyi anlamaktan, hissetmekten, çok daha fazla ihtiyaç duyduğumuz şey, bilgiye ulaşmak. yani insanlar, bizler, hepimiz, yaşadığımız sistemin içler acısı durumunu sürekli görüyoruz, bu acılardan nasipleniyoruz, tekerrür eden mantıksız yaşam biçiminin tüm mantıksızlıklarına vakıfız. fakat sistemin ürettiği meşgalalerden, yaşam biçiminden, mecburiyetlerden, alışkanlıklardan dolayı ''alatarnatif üretmemiyoruz''. bu nedenle yeterki lider çıksın peşine takılacak çok büyük kitleleri mutlaka oluşturuyor, peşine takıyor. sebep; çünki her liderim diye çıkanın bütün propagandası, insanların içinde bulunduğu sistemden çektiği acıların eleştirisini yapmak, ve bir altarnatif sunmak. zeitgeist düşüncesinde bir fark var, ayrıştırıcı hiç bir oluşum yok, insan kendi benliğini takip edecek. burada zeitgesit belgeselinin miamarı ,sadece örneklerle bir tesbit yapmış olabilir, gidişatı hızlandırmaya ışık tutmuş olabilir. yoksa bir lider v.s peşine takılıp macburi istikamet gidilmesi gereken biri olarakta görmemek lazım, konu çok basit aslında bu bilince zaman içinde top yekün varmak. teknolojik safalarda'da dünyada yeterince çok gönüllü bilim adamı talip olacaktır.

Özetle; insalar, hepimiz durumun farkındayız, altarnatifler, din, dil, mezhep, ırk, ideolojik düşünceler ve türm ayrıştırıcı unsurlar olunca bu yönde parçalanıyoruz. fakat zeitgeist düşüncesindeki gibi somut,net hiç bir ayrıştırıcı unsura imkan vermeyen, hiç bir maddesel çıkara tabi olmayan, sadece insanı ön plana koyarak, ''insan,doğa,canlılar'' odaklı bir yaşam biçimini bunlarla kıyaslayamayız.

Dünya genel nufusu ile kıyaslandığında, nufus sayısı olarak küçük bir kısmı, parasal güçte büyük bir direnç gösterebilir. fakat zeitgeist'deki düşünce çok farklı insanlar o bilince geldiğinde önünde durabilecek bir set göremiyorum ben. bu kapitalist, kominist v.s hiçbir ideolojik düşüncenin vaad ettiği gibi birşey değil. daha doğrusu bunda bir vaad yok, direk insanın kendisi var. birinin peşinden gitmesiyle anlatılabilecek bir durum değil, her birey direk kendi peşinden gidecek, kendi benliğinin istediği, doğru kabul edeceği yönde ilerliyecek. hep söylüyorum bu kaçınılmaz son, sadece zaman meselesi. tek arzumuz bunu biraz daha hızlandırmak olabilir sadece.

Zeitgeist düşüncesi yeterki göz önünde olsun insanlar ilgisiz kalmaz kalamaz 

Arkadaşlar şunu unutmayın, en büyük problem insanların o bilince gelip gelemiyeceği değil. en büyük problem, zeitgesit düşüncesiyle ilgili bilginin, belgesellerin insanlara ulaşıp ulaşamaması sorunudur. yani örnek veriyorum; zeitgesit belgeselleri günde bir defa çok izlenen özel tv'lerden birinde yayınlansa, veya bizim burada tartışıp, düşüncelerimizi ifade ettiğimiz gibi, tv'de siyaset meydanı benzeri açık oturumlarda günde veya haftada 1 defa yapılsa. o zaman bakın görün hızlı değişim nasıl olurmuş. ama sermaye isteyerek bunu yapmaz. bu nedenle'de en büyük altarnatif, internet, tabi internetinde tv ile karşlaştırıldığında kullanan insan sayısı ve alışkanlıklar göz önünde tutulduğunda tv'ye göre tavşan hızın'da değilde, kaplumbağa hızıyla ilerlediğini görüyoruz. ben kullanmıyorum ama geniş kitlelerin yoğun kullandığı ''facebook'' gibi sistelerde hem video görseli olarak, hemde yazılı metinler olarak yayılması çok daha kolay hale gelir.

__________________________________________________________________________________
 

SORU
Merhaba Zeitgeist Türkiye mensupları.Aranıza katılmaktan dolayı çok bahtiyarım.Eminim çok güzel paylaşımlar yapacağız ve yayılacağız.

Evet yayılacağız dedim ama nasıl yayılacağız ? Yayılmak için ne ya da neler gerekir ? Bunların cevaplarının bulunması gerekiyor.Gerekenleri nasıl belirleyeceğiz ? Aristo kategoriciliğini nasıl oluşturacağız ? Tam ve sabit düşüncemiz ve felsefemiz nedir ? Olayları nasıl takip edeceğiz ? Nasıl değerlendireceğiz ? Mevcut siyasi görüşlerden hangisi bu gruba uygun ??(kominizim,anarşizm,materyalizm,sosyalizm,devletçilik,Atatürkçülük vs...) ? Nasıl bir çalışma planı izleyeceğiz ? Çalışma planlarımızı neye göre belirleyeceğiz ? Sizce tüm felsefeleri sorgulamak ve tartışmak gerekir mi ? Yazılı tarihimizden bugüne kadar geçen süreyi nasıl değerlendirmemiz gerekiyor ?Nasıl ele alacağız ? Kültürlere nasıl bakılıyor bu grupta ya da oluşumda ? Sistem sizce neyi ifade ediyor ? Kesin ve uygulanabilecek bir çözüm üretildi mi ? Hazır ve uygulayabileceğimiz ve işe koyulabileceğimiz şeyler var mı ? Kurallarımız ne olacak ? İletişim,bilgisayar ve örgütlenme işi nasıl olacak ? Üyeler arası iletişim nasıl sağlanacak ? İletişim kolay ve hızlı mı olacak yoksa başka araçlar mı kullanılacak ? Bu araçlar neler olabilir ? Araştırmalarımız ne yönde ya da yönlerde olacak ? İçinde yaşadığımız toprakla ilgili düşünceleriniz neler ? Ekonomik ve siyasi değerlendirmeler ne yönde ve nasıl olmalı ? Tarihimiz ve değelerimiz hakkında bu grupta neler düşünülüyor ? Bağlılık neyi ifade eder ? Düşünce ve ifade özgürlüğü sizin için neyi ifade ediyor ? Hangi tür düşünceleri kabul etmeyip yorumların yapılmasına izin vermiyorsunuz ?

Bunlar tez zamanda tecrübe ettiğim şeylerin tezahürüdür.
Bu sorularım hakkındaki düşüncelerinizi paylaşmanızı istiyorum.

Teşekkürler.

 
CEVAP

Gerçekten güzel sorular bunlar, özenle seçilmiş.

Yayılmak yani daha çok kitlenin bilmesini sağlamak için özel birşey yapmadan sadece bunu düşünüp, söylemek, yazmak ilede, yani olağan şekilde'de gerçekleşir. birde özelikle, geniş kitlelerin sohbet ettiği, bulunduğu, toplandığı ortamlarda özel olarak insanların bilmesini sağlamak amacıylada yapılabilir. bu iki şekilde'de sürekli bir yayılma olur, arasındaki fark bilmeyen insanların hızlımı yavaşmı bilgiye ulaşacağını etkiler.

Örnek; internet sitelerinde en çok kullanılan paylaşım sisteleri, gazete sitelerinin yorumlarına sürekli zeitgesit belgeselleri linki veya adı ile reklam yapılabilir, kendimize tişört alırken, tişörtün ününe arkasına ''zeitgeist'ı çağrıştıran veya direk ''zetigeist'' ismini bastırabiliriz, basit birşey bu. ayrıca anlık iletişim kurulabilecek bir internet ağı oluşturlabilir, kitlenin çokluğundan emin olunduğunda, sürekli, sürekli tv programlarına , zeitgesit ile ilgili program yapmaları için e-mail atılabilir. internet gazete manşetleri yorum bölümleri zeitgesit reklamı için yoğun olarak kullanılabilir.

Hiç bir siyasi, dini, veya bugün içinde yaşadığımız sistemin üretmiş olduğu oluşumları, potansiyel kitle v.s diye görmek, bu şekilde yaklaşmak akıllıca olmaz. zeitgesit düşüncesi sistemin oluşturduğu değil, sisteme tepki neticesinde bir düşünce. bu kurulu yanlış sistemde herkez yeterince kötü yönde nasibini alıyor, bu nedenle insanların sadece zeitgesit hakında bilgi sahibi olması, bilginin insanlara ulaşması. talep etmesine, bilinçlenemsine yetecektir diye düşünüyorum.

Tam ve sabit düşüncemiz geliştirilmesi baki kalmak kaydıyla, benim görüşüm ''insan, doğa, canlılar'' odaklı yaşam biçimi. geri kalan herşeyi ama herşeyi çöp kutusuna sallamak, ait olduğu yere.

Kültürler dediğin nedir.
iklime göre, bulunduğu yaşam koşullarına göre, ulaşabildiği ürüne göre, bir yemek kültürü oluşmuş.
iklime göre, bulunduğu yaşam koşullarına göre, ulaşabildiği ürüne göre, bir giyim kültürü oluşmuş.
iklime göre, bulunduğu yaşam koşullarına göre, ulaşabildiği ürüne göre, bir yapılanma kültürü oluşmuş. bu örnekleri, böyle devam ettir gitsin.
kültürlerin varlığı ayrıştırıcı bir özelik taşımadıktan sonra istediği şekilde devam etmesinin hiç bir önemi yok. ama asıl olan nokta şuki, ''zeitgesit'' düşüncesindeki yaşam biçimini anlıyacak, o bilince varacak insan için, benim atam, senin atan. benim kültürüm, senin kültürün diye düşünceler anlamsız olacak, yani olmıyacaktır zaten.

''Sistem'', ''para'' odaklı yaşam biçimini ifade ediyor. yani parasal sistem ve onun üretip donattığı yaşam biçimi. bu yaşam biçiminde, insan yok, vicdan yok, güven yok, yaşamsal ihtiyaçların karşılanması yok, doğa yok, canlı yok. tek birşey var KİŞİSEL MADDİ KAR-KİŞİSEL MADDİ ZARAR = KİŞİSEL ÇIKAR.

İçinde yaşadığımız toprak dünya toprağı, hepimize yeter. boyumuz ne, bosumuz ne, kaplayabileceğimiz alan ne kadar olabilir'ki. parasal sistemin ürettiği, yaşamsal ihtiyaçların karşılanamaması korkusu,telaşı ile, sürekli birikim yapma, sahip olduklarımızın sayısını, boyutunu, sürekli büyütme,arttırma hırsının bir sonu yok. zeitgesit düşüncesinde böyle yalancı arzular olmıyacak, ''insan,doğa,canlılar'' ve yaşamsal ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılanması olacaktır.

Ülkeler, imparatorluklar v.b ''Tarih ve değerler'' konusu, tarihi ve değerlerin savunulmasıyla ilgili savaşları akla getirir ancak. bunun yerine yeni bir tarih yazacağız, İNSANLIK tarihi. bakın sıfırlanmamız lazım, bende tahmin ediyorum ne kadar zor olacağını, çok zor geliyor olabilir. ama zaten bahsettiğimiz bilinçlenme gerçekleştiğinde, direk veya dolaylı ayrıştırıcı tüm unsurlardan hafızaların tamamen temizlenmiş olması gerekecek. yani buna zihnimizde hazır olmamız gerekecek.

Bağlılık, bir bütünü oluşturan dişlinin parçaları olduğumuzu, parçaların hepsinin birbirine ihtiyacı olduğunu, bir parçanın diğerine vereceği zararın, dişlinin düzenli, sağlıklı çalışmasını aksatacağı, düzenini bozacağı, dolayısı ile zararı veren parçanında bundan direk veya dolaylı yoldan zarar göreceği, bilinciyle düşünüp. bir bütün halinde daha mutlu, daha kaliteli, daha huzurlu, daha sağlıklı yaşabileceğini bilerek hareket etmesidir.

Düşünce ve ifade özgürlüğü. aşşağılama,hakaret özel sınırlarını muhafaza ederek, tüm düşüncelerin ifade edilebilmesidir.

Her tür düşünceye, yoruma saygılıyım, okurum dinlerim. düşüncesini beğenmiyorsam, neden beğenmediğimi ve bana göre nasıl olması gerektiğini açıkça söylerim, tek beklentim genel olarak belli bir mantık çizgisini oluşturabilen düşünceler olmasıdır. elmayla armut bir gün yolda giderken diye bir cümle kuruluyorsa, elma armut kendi kendine yürüyemez, mecazi anlamdamı söylüyorsun, bir masalmı anlatıyorsun, yoksa gerçekten elmayla armut bundan yıllar,yıllar önce, kendi kendilerine yürürlermiş cimlesine, başkalarınında ciddi olarak inanmasınımı sağlamak istiyorsun. bunlara dikkat eder verilmesi gereken cevabı hemen veririm.
__________________________________________________________________________________
 

ALINTI GÜZEL BİR YORUM

Bir işe girersiniz. günde 10 dolara ayda 26 gün çalısırsınız. bu sizi sadece hayatta tutar.ardından ekonomik kıskaç , baskı,oluşturulmuş sosyal baskı yüzünden kazandığınızdan fazla harcamaya itilirsiniz borçlandırılırsınız..ve sistem kanunlarla ve yarattığı ahlak anlayısıyla çevrenizi o kadar sarmıştırki borç dediği (aslında sadece insanın beynine yerleştiridiği bir ilüzyondur borç) bir zorunlulukla seni köleleştirmiştir artık..
borç nedir aslında, borç günde 10 dolar karşılığında verdiğin hayatındır adamım.. uyan artık hayatını veriyorsun 10 dolar karşılığında borçlu olan sen değilsin, en değerli hazinen olan hayatını senden azılı hırsız gibi çalan ve yetmezmiş gibi bunu sana hakkı olarak hissettiren düzendir sana borçlu olan.....100 trilyon versek kaybettiğimiz 5 dakikamızı geri alabilecekmiyiz..
yaşamak için çalışmıyoruz, sadece hayatta kalmak için çalışıyoruz, hayatın anlamı ömrümüzü birilerine hizmet ederek geçirmekmidir bu ne salakça bir seçimdir ?.. uyanın artık bu bir ilüzyon bu bir yalan uyanın artık bizler insanız hayatımızın bir değeri olmalı bir anlamı olmalı .. gördüğümüz muamele tuvalet kağıdı ile aynı, pisliklerini silip işleri bitince köşeye atılıyoruz..60 yasındaki emeklilere bakın ömrünü vererek zengin ettikleri kişiler en iyi şekilde yaşarken ,onlar hastane köşelerinde.banka kuyruklarında,aldıkları 3 kuruş para ile kira,çocuk eğitimi, geçim sıkıntısı ile ölüyorlar bu ne b..tan iş adamım ? insanların hayatlarını ÜÇ KURUŞA çalan ve işi bitince çöe atan bir düzen var ortalıkta daha ne kadar izleyeceğiz..

neden birbirimiz için çalışmak üretmek ve paylaşmak değilde sadece birileri için çalışmak zorunda olmalıyız,neden herşeyden bütün iyi şeylerden tüm insanlar faydalanmaz sadece birileri bunu sadece kendine hak olarak görür ? neden bir futbolcu,bir manken,bir şarkıcı ; bir öğretmen yada bir bilim adamının 150 senede ulaşamayacağı rahat ve konfora 1 yılda ulaşır ?
neden birisi birisine hizmet etmelidir ? lokantaları restaurantları otelleri düşünün paranız var ise çalışanlar herşeyi önünüze kadar getiriyorlar satın alıyorsunuz onları ve hayatların,bir insan neden diğer insana hizmet etmelidir bunu iş olarak bize yutturmuşlar ne işi bu basbayağı kölelik başka bir yanıtı yok ,sadece para ile süslenip kabul ettirilmiş bir kölelik..,..sorun bu işte,, para kazanmak bir zorunlulukmudur ? son thy reklamlarında kobe bryant oynadığı reklamı izledinizmi konunun özü şudur aslında bir adam topu çemberden diğerinden daha iyi geçirdiği için diğeri (aşçı ) ona hizmet ediyor yemeğini önüne kadar getiriyor çünkü o diğerinden daha fazla paraya sahip böylelikle herşeyin sahbi olabilir senin bile ,,ama diğer 6 aylık bebek parası yok diye açlıktan ve soğuktan hastalıktan ölmesi kimse için önemli değildir..çünkü parası yoktur ve tüketme şansıda yoktur kapitalist tanrılar içinde kulları için geçerli tekbir ilahi emir vardır ;tüketmiyorsan ölürsün .. nasıl b..tan bir anlayıştır bu ...herkes para kazanabilirmi?para kazanma yetisine sahip olmayan hiçbirşeyden faydalanamıyor.neden sadece birileri zengin edilmeli neden herkes herşeyi paylaşamamalı böyle büyük boktan bir durum olabilirmi...
günümüz insanlığın tek ve en geçerli değer kriteri PARA... paran var ise saygıda görürsün,hizmette edilirsin,adamda öldürebilirsin ,ülkede işgal edebilirsin yaptığın hertürlü pisliğinde üzerini örtebilirsin..paran yok ise insanlığının doğruluğunun düşüncelerinin fikirlerinin .dürüstlüğününde bir önemi yoktur ..parasal değer ifade etmiyorsan faydanda yoktur ... geldiğimiz son nokta şudur..ya düzen için para uğrunda bir kaç kişiyi rahat ettirmek için ömrünü ve değerlerini tüketirsin yada kendi başına bırakılır tükenirsin...yada bir dakika düşünüp herşeyi sorgulamaya başlarsın hayat senin seçimde senin..

 
EKLEDİĞİM KENDİ YORUMUM

Süper bir yorum 10 numara.
sana, sitedeki yazılarımı okuduğunu düşünerek, ya benim düşüncelerimi çok iyi anlamışsın demek geliyor içimden. yada kesinlikle aynı mantıklı bakış açısını paylaşıyoruz demek geliyor içimden.

Herkez, herkez bu mantıklı bakış açısını bulabilir aslında. eksik olan, puzlenin parçalarını birleştirme yeteneği, bunuda bu belgeseller gayet güzel yapıyor. demekki, acaba insanlar bu bilince ulaşırmı, bu düşünce büyük bir çoğunluk tarafından paylaşılırmı diye düşünmek yerine, tek sıkıntının ''bu bilgiye'' insanların ulaşıp ulaşamaması sorunu olduğunu tesbit etmemiz gerekiyor. insanlar öğrendikçe kendi içinde bilinçlenecek ,düşüncede katılımı gerçekleştirecektir. bu kaçınılmaz olan bir şey, çünki sistemin tüm zararlarına her gün muhattap oluyor insanlar, sorunların farkında ama bütünleştiremiyor, altarnatif üretemiyor, çaresiz sadece.

İnsanların ilk başta çok ütopik bulmasının, çok açık ortada olan nedenlerini hepimiz görüyoruz. bu konu içeriğinde anlatıldığı gibi, bize alıştırılmış, bağımlısı olduğumuz parasal ve ona bağlı yaşamsal sistemin içinde düşünerek, bu sistem olmadan,insanların bir arada, mutlu, huzurlu yaşayabileceği düşüncesinin, ne kadar ütopik olduğu cevabına kafamızda varırız . aslında düşüncede kendimizi sıfırlayıp, parasal buna bağlı yaşamsal sistemin ürettiki tüm meşgalelerden ve tüm ayrıştırıcı unsurlardan (din, dil, mezhep, ırk, milliyetçilik ve tüm ayrıştırıcı düşüncelerden zihnimizi arındırdığımızda, sıfırladığımızda. zihnimizde, bu sistemin, havuzun, bir adım kenarına çıkarak sistem içindeki yaşantımızın ne kadar saçma, anlamsız, mantıksız olduğunu çok net görürüz.

Bunları görmeyelim, anlamayalım diye parasal sistemin ürettiği tüm meşgaleler, tüm engeller, tüm karmaşık, kurumlar, yapılar. geniş kitleleri meşgul eden ''futbol, şarkıclık, mankenlik,artislik v.s gibi , yaptığı işin mahiyeti ile orantısız, uçuk kazançlar sağlayan meslekler, sektörler revaştadır, önemlidir, ve buna hizmet ederler. onlar reklam yüzüdür, ürünü satmak için, ürüne alıştırmak için, herkezin aşina olduğu bildiği yüzlerdir. yani sigaranın içindeki ''nikotin'' görevindedirler, bu nedenle 15 dakikalık çekimler için milyarlar kazanırlar, bu nedenle bir gecelik konserler için bir daire parası kazanırlar, bu nedenle bir şov için son model araba parası kazanırlar, bu nedenle bir futbol maçının teşfik pirimin'de bile tirilyonlar kazanırlar. etkiliyebildikleri geniş kitle ölçüsünde para kazanırlar, gerçekte, insanlık yaşamı için kattığı değere baktığımızda, uçuk, muhteşem paralardır bunlar. işte sebeplerini bir bir sıraladım, tek ortak paydaları geniş kitleleri meşgul edebilme,etkileyebilme özellikleridir.

Bu yaptığı işle orantısız kazanılan paralar, ve o paralar sayesinde yaşanılan fazlasıyla gereksiz lüx yaşantılar, onlara bu lüx yaşantıyı dolaylı yoldan sağlayan, nufus sayısı olarak dünyanın belki %90 ına tekabul eden insanlar'da, alıştırılmış olduğu sistemde aynı orantısız kazançlar sağlayabileceği ,sektörlerde, işlerde yerini alabilmek için sıraya giriyor. fakat düşünmediği birşey varki, milyarlarca insan içinden, toplu iğne kadar yer kaplamıyacak sayıda, sadece çok küçük bir sayıda insan böyle şaaşalı bir hayatı sürebilir. işte bu hayalle insanlar ömürlerini son bulduruyor, ve kendi ürettiği diğer insana sırasını veriyor.

Bu sistemde sadece birer üretim aracıyız. dikkat edin bol çocuk isteyenler kimler, yani hiç bir yaşamsal ihtiyacını doğru düzgün tam olarak sağlayamadığın ortada iken, bol çocuk neden istenebilir, bir aptalın doğurduğu bir başka aptal, aç, sağlıksız, bilgisiz, sevgisiz çocuk, ancak savaştırılmak veya köle gibi karın tokluğuna çalıştırabilmek için talep edebilir. bunu bize kim aşılıyor, aç karnını doyuramıyan insan, kendisini eğitmekten aciz insan, 3-5 çocuk yapma ihtiyacını neden hissetsin. bu atadan miras, çocuk yapmadan olmaz, veya ne kadar çok olursa o kadar iyi zihniyetini kim neden aşılamış. kendi yaşadığın sıkıntıları çocuklarında yaşasın diye, dünyaya üretim yapmanın anlamını, mantığını kim açıklayabilir, kimsede açıklayamaz. durum açık net, istenen beklenen şey, eğtimsiz veya parasal sistem çerçevesi içinde eğtimli, alışık olduğu düzeni sorgulamadan devam ettirecek, parasal sistemin üreitim ve tüketimindeki zinciri aksatmıyacak, ''din, dil, mezhep, ırk, milliyetçilik ve tüm ayrıştırıcı düşüncelerle'' ve tüm karmaşık, kurumlar, yapılar, geniş kitleleri meşgul eden ''futbol, şarkıclık, mankenlik,artislik v.s gibi'', yaptığı işin mahiyeti ile orantısız, uçuk kazançlar sağlayan meslekler, sektörler ile SÜREKLİ BİR MÜCADELE ORTAMININ HAZIRLANMASI VE İNSANLARIN MEŞGUL EDİLMESİ amaçlanmış ve tıkır tıkır işliyor.
__________________________________________________________________________________
  
MUTLULUK ,ENGELLER, BAĞIMLILIK, TOPLUM SAĞLIĞI, ÇARELER, ZEİTGEİST

 Burada yazılanlar birbiriyle bağlantılı olduğu gibi, birbiriyle baştan sona tam uyumlu bir yazı olmayabilir, değildir'de. yani o özende yazılmamıştır, düşüncelerimin belli bir düzene uymadan tamamen aktarılmasından ibarettir. önceden belirtmekte fayda var.

İNSAN MUTLULUĞU VE ENGELLERİ

Bir, hayatı yaşayan ve tat(mutluluk) alan insanlar, birde hayatla savaşan ve mutsuz olan insanlar var.

Mutluluk nedir_? bana göre mutluluk sevdiklerin, değer verdiklerinle sosyalleşmektir. bu garanti mutluluktur. sosyalleşmek_? ( bir orman pikniği, bir deniz tatili pikniği, bir doğal güzellikler bölgesi tatili , bir hayavanat bahçesi gezisi v.s gibi). yani bir günlük hafta sonu veya 1 hafta 15 gün gibi kalıcı tatiller. burada önemli olan değer verdiklerinle sürekli yüzyüze bakmak ,aynı çatı altında olmak değil, bir güzelliği onlarla paylaşmaktır. tabi diğer taraftan bir nebze bireysel mutluluk, resim yapmak, müzik yapmak,sex yapmak, yeni bir bilgi öğrenmek, kısacası gönülden yapılan her şeyde mutluluğa sebep olur. ama mutluğu oranlamaya çalışırsak, sevdiğin ve değer verdiklerinle sosyalleşmek en doğal ve en doruk noktasıdır mutluluğun. mutluluğun belirli anlar olduğunu düşünüyorum, yani sorunsuz giden bir hayatın ismi değildir mutluluk, ona huzur denilebilir belki. mutluluk huzurun ötesinde tüm hücrelerini tebessüm ettiren şeydir'de diyebiliriz.( tabi böyle büyük laflar ediyorsun, sen bunu yapıyormusun denebilir, ben her yazıda olduğu gibi hissetmiş olduğum, tanımı, tesbiti yapıyorum. yani demokrasi şöyle bir şeydir demek için demokrasiyi sürekli yaşayan biri olmaya gerek yok, onun ne olduğuna vakıf olmak, onu bir ara görmüş,hissetmiş olmak veya onu yaşayanları gözlemlemekte yeterli olur) gerçek mutluluk anlarının, her gün düzenli yaşanılan sıradan hayatın içinde, pozitif anlamda farklı zamanlar ve farklı anlar olduğunu düşünüyorum. yani aynı şeyleri tekrarlayarak geçirlilen günler hangi mutlu aktiviteyi yapıyorsan yap, bir yerden sonra mutsuzluk vermeye başlar. bizim monoton dediğimiz şey bu olsa gerek. evet mutluluk denilen şey anlık resim karelerinden veya örnek; bir çocuk için arkadaşlarıyla veya ailesiyle yaptığı aktiviteden ( havuz sefası, deniz sefası, piknik sefası, dondurma sefası v.s gibi) bıktığı, yorulduğu, mutluluk hissinin o anki yaptığı aktiviteyle bittiği bir video kaydıdır. ve her yeni aktivite yeni kayıt'a başlar. tek başına bireysel mutluluk diye bir şeyin olmıyacağını netleştirdikten sonra, evet o sevdiğimiz insanlarla aynı çatı altında sürekli birbirimizi görebilmemiz, göremememiz ihtimalini düşündüğümüzde oda bir hazdır,huzurdur ama aynı şey değildir, ruhla bedenin mutluluk tepkisi aynı dozda anlaşılmaz (atılan içten kahkahanın yüzde, mimiklerde yaşanan gerçek etkisi).

Bu aktiviteler, çok masum ve aslında çok basit ektivetelerdir.15 günde veya ayda bir yapılması gereken 1 günlük aktiviteler ve 6 ay-1 yıl arasında bir defaya mahsus 7-15-30 günlük yapılabilecek aktivitelerden ibaret. aslında bir insanın bunu gerçekleştirmek için para kaygısı duyması ve hesap yapmaya başlaması, işin içinden çıkamayıp yaşamsal ihtiyaçlar kaygısıyla birikim yapmalıyım telaşına düşmesi, ne kadar ilkel durumda olduğunu gösteriyor. bu ilkellik bireysel kişisel bir ilkellik değil, toplum,sistem ilkelliğidir. hani çocuklar duymasın dizisindeki ''filozof mustafa ali'' karakterinin söylediğini anımsarsak, ben çalışarak yaşamsal ihtiyaçlarımı karşılayamayacak isem, o zaman çalışmamın bu sisteme girmemin ne anlamı var. aslında anlamlı olup olmama durumundan çok macburiyet gerektirdiği için, bu sistemin dışında hareket etme olsalığı hiç yok denecek kadar az olduğundan, tüm insanlar buna katlanıyoruz . yani filozof mustafa ali karakteri gibi, bir inek, bir kaç keçi, bir kaç tavukla hayatımızı geçindirebilirmiyiz_? tabiki geçindirebiliriz. ama bunlar bize yetermi, düşününce insan alıştırıldığı bildiği şeylerden uzak durmak istemez, yani ona ulaşmak için değilmi bütün çaba. işte içinde bulunduğumuz parasal sistem ve onun bütün meşgaleleri, bu karmaşık piskoloji nedeniyle sadece çaresizlikten, ve din'ler gibi bütün hücrelere nufus ettiğinden aklın, mantığın insani anlamda durduğu, ''kâr''-çıkar=para merkezli yaşama bilinçli olarak isteyerek geçildiği andır.

Aslında durum bundan daha'da vahim, bu kadar masum değil. çünki bir inek, bir kaç keçi, 5-10 tavuk alıp yaşayabilecek durumda olan insan sayısı ne kadar diye düşünmekte gerek. bu yaşadığımız sistemde en temel yaşamsal ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacını bile gideremiyor insanlar, kiracılık diye bir şey olabilirmi veya bu kadar yoğun olabilirmi, her binanın genelde bir tek sahibi var ve tüm daireler kirada, sermaye sahibi kişiler en uygun yerlerden her binadan bir veya bir kaç daire alarak emlak ticareti yapmakta, ve bu evlere evi olmadığı için kira vererek oturmak zorunda kalan insanlar var. bu emlak ticaretini bende, sizde yapıyor olabiliriz, konu özünde kimin yaptığı değil, bu sistemin içinde gereklilik duyulduğu için yapılıyor mutalaka, ama neden böyle bir acımasız ve oransız sisteme ihtiyacımız olsun. emek ve karşılık oranlaması bu sistem içinde o kadar acımasızki, mantık kesinlikle yok. yani bir 15 dakikalık reklam çekimi için veya bir konser için alınan bir daire parası, ve ömrünü çalışarak terleyerek geçiren, cidden hayatını veren bir insanın o eve ulaşma çabasıyla eşdeğer olabilirmi_? biri hayatını, diğeri dakikalarını veriyor. yine bir futbolcunun durumuda bu şeklide özetlenebilir. burada mesleklerin önemide yok. net olan yapılan işin ve emek değerinin, alınan paranın oranıyla ardaki farkın uçukluğudur.

 
PARASAL SİSTEMİN NESİLLER BOYU SAHİP, KÖLE SÖMÜRÜ DÜZENİ

Uygarlık,değişim diye söylenen şeyin uzun zamandır anlamı, gücün dönüştürmesinden ibaret sadece. insanlar kendi kendilerine uygarlık denilen şeye geçişi talep etmiyorlar ve tersine dirençte gösteriyorlar. bu direnç her türlü güçle yıkıldığı anda yok olmamak için (bu yok olma bir başkasının onu fiziksel öldürmesiyle gerçekleşecek bir şey diye'de anlaşılmasın, yaşam mücadelesi savaşı ve ihtiyaçların karşılanması için mecburi gereksinim duyulan şeyler diye düşünelim) evet yok olmamak için dönüşüyor. kızılderili yerlilerin dönüştürülmesi, bir başka ülkedeki yamyam denilen yerlilerin dönüştürülmesi, ortadoğudaki diktatörler yönetiminde veya aşiretler olarak yaşayanların dönüştürülmesi, bunların hepsi aynıdır. tamam çıkar, toprak, petrol, madenler, vardır. ama birde kendi hayatıyla, yani bu uygarlık ölçüsünü belirleyenlerle benzer hayatı yaşayabilecek veya talep edecek insanlara ihtiyaç duyuluyor. bu öyle bir şeyki çok masumda bakılabilir(ki en azından kendi halkları muhtemelen bu gözle bakıyordur), ama bir vahşetinde gözlemlendiği açık aslında. kızılderili yerliler güçle dönüştürülmemiş olsalardı ve kendi hallerine bırakılsalardı şimdi nasıl bir yaşam sürüyor olacaklardı, muhtemelen bugün yaşadıkları bir hayat değil, muhtemelen bule jean giyen, tv izleyen, bilgisayar bilen, kızıl derililer değil. bu örneklerde kızılderili yerlisini kullanmam, genel bütün dönüştürlmüş ve dönüştürülmeye çalışılanların adını tek tek yazmamak içindir. tabi diğer bir açıdan düşününce dünya değişecek evrimleşecek, kızılderili yerlileri olduğu yerdemi kalacak gibi bir mantık akla geliyor. bunun için 600 yıl hüküm sürdüğü söylenen osmanlıya bakabiliriz, ki bu iyi bir örnek olamaybilirde, çünki osmanlı dediğimiz şey, uygarlıktan veya dünya ülkelerinden ayrı bir yapı değil, hatta yakınlık derecesi eş alarak ondan velihat doğurarak gerçekleşecek boyutlardadır. osmanlı padişahlarının eşleri genelde hep yabancıdır,(fransız,yahudi,rum say say bitmez) bu milletlerin, ülkelerin kadınlarıdır. tabi bunlardan doğan çocuklarda iki farklı soyun, iki farklı kültürün çocuklarıdır. aslında bu tarihler için soy diye bir şeyde yok, karmakarışık bir üreme sistemi, bir çok kadınlı tek erkekler yaşamından bahsediyoruz. o dönemde soy'a erkek olarak bakılsada, günümüz biliminde, hem erkek hem kadının ortak genetiği olduğu açıktır. evet osmanlı iyi bir örnek olmamakla beraber, güçle dönüştürülmemiş olsa idi, yaşam çizgisini bugünle kıyaslarsak çok farklı olurdu mutlaka. bakın bu fark çok daha iyide olabilirdi, veya çok daha kötüde olabilirdi diyebiliriz. bunu detaylandırmak uzun süreceğinden gereksiz görüyorum. ama tesbit bugünki yaşam şeklinden çok farklı olurdu mutlaka. tabi bu imparatorluktan ayrılmış, ülke olmuş ve kendi değerlerini koruyabilmiş ortaya gerçek ciddi bir örnek koyamamamızın nedeni, bu uygarlık diyenlerin dokunmadığı bir osmanlı ülkesi varmıki, bugün işte kendini bu uygarlık diyenlerden korumuş bir ülke, osmanlıda olsa olsa böyle olurdu diyebilelim, tabiki bu nedenle somut bir örnek veremiyoruz. ama afrika topluluklarına bir örnek olabilmesi için altakki videoları gösterebiliriz sanırım.( saçları traşlı bu kabilelerle daha önce hiç temas kurulmamış olması pek akla yatkın gelmesede) birileri dokunmadan,iteklemeden daha önceki yüzyıllardan 21. yüzyıldaki yaşamlarına ne gelişme eklemişler ne farklılık eklemişler bu ölçü olabilir sanırım.
 

21. yüzyılın ilkel kabilesi videoların üzerine tıkla
21. Yüzyılın İlkel Kabilesi

Aslında ırakta v.s olanlara bakıldığında petrol savaşı, insanlık dıramı görürken, bu gözle bakarsakta, çok uzun yıllardır dönüşümünü tamamlamamış topluluklar görüyoruz. halk nezdinde bir gelişme, özgürlük talebi oluşsada, kendi kendilerine bunu başaracak iradeye, örgütlenmeye sahip değil, o nedenle abd gibi ülkelerin iteklemesi, el atması, destek vermesi gerektiğide ayrı bir gerçek. bir açıdan bakınca özgürlük, demokrasi, hukuk, adalet, eşit haklar söylemini (avrupa ülkelerinin ne kadar yerine getirip getirmediği ayrıca tartışılabilir) ortadoğu çoğrafyasındaki gelişmekte olan ülkelere avrupa birliği baskı yapmadığı taktirde, kendi kendine bu konularda ilerleme sağlayacak bir tane ülke yok, ayrıca hala aşiret mantığıyla, geleneğiyle yaşamlar sürdürülüyor. tamam bu ülkeler için dış güç denilen abd gibi ülkelerin sömürüsü açık gerçek olmakla beraber, asıl bu ülkeler içindeki ''para'' birikim telaşı halkın eğitiminden çok, şahsi,aile ve dostluklarla zenginleşme yoluna gidiyor. bunun en açık örneklerini kendi ülkemizde, yani ortadoğu ve müslüman aleminin en gelişmiş ülkesi olarak gösterilen türkiyede detaylarıyla görebiliyoruz. işin aslı bu topluluklar zaten dönüşüm taleplerinide kendileri düşünerekte üretmiyor, istemiyorda diyebiliriz. dünyadaki medeni,uygar örnekler bu talebin oluşmasını sağlıyor, yani diğerlerine göre uygarılık her ne ise, bunu isteyenler dönüşmüş olanlar ve dönüşmeyenler tarafından tehdit altında olacaklarına, hatta dönüşmeyenlerin dünya insanlığının ilerlemesinin hızını keseceği düşünülüyor olabilir. veya bunlar bahsedilen uygarlığa dönüşmezler ise, bunları sömürebilmek için bir sebebin oluşmadığı gerçeğinden dolayı o sebep'de oluşturuluyor olabilir. örneğin; tv kullanmayan, kendi geleneksel giysisi nedeniyle blue jean giymeyen, otomobil kullanmayan, bilgisayar kullanmayan diye çoğaltabileceğimiz örnekler, sömürülmeye müsait veya çok çeşitli,yoğun ve hızlı sömürülmeye müsait örnekler değil.(bütün dünya ülkelerinde aynı tarz giyecek, yiyecek, içeçek, barınma, sağlık, ulaşım aracı, v.b çoğaltılabilir, sayıca belli bir kaç şirket tarafından seri şekilde sürekli üretilebilir, ve fazla seçeneğe gerek kalmadan tüm dünyaya pazarlanabilir kolaylılığı düşünülürse). bahsi geçen uygarlığa geçmek, aynı zamanda ihtiyaçların ve yaşam kalitesinin değişmesine oranla, bu ihtiyaçların sahiplerinin üretimini kendi kendine yapamadığı gerçeğiyle, ve bu üretimin bunu üretenler tarafından tek bir tekelden yapıldığı düşünülürse, kendi ihtiyaçlarını kendi üretmeyi başarana kadar sömürülmeye açıktır, devam edecektir. ama burada şöyle hazin bir gerçek varki üretimi yapan ve pazarlayan sürekli bir birikim içindedir ''para''. fakat dönüşmüş ve kendine yeni ihtiyaçlar alanı açmış topluluklar kendi üretmini yapamadığından emeği veya toprak zengiliğini bu uygar ülkelere kullandırarak, karşılığında sadece tüketen topluluktur. bu toplulukların üretim yapabilmesi için birikim yapmaya, aynı zamanda bu birikimi toplumu eğitip o üretimi yapacak seviyeye getirmek için harcamaya gereksinim vardır. nasıl bir emek gücü sarfedilirki, veya nasıl bir toprak zenginliği feda edilirki, üretmeden hem tüketip, hem toplumu eğitmek için harcama yapıp, hemde birikim yapılabilsin. bu durum imkansızdır. öyleyse hem toplumu eğitip hemde birikim yapmanın tek yolu başkasından hazır olarak borç birikim ''para'' almaktır. ve baktığımızda bunu hemen hemen dönüştürülmüş her ülke yapmıştır. bu mantıkla böyle bir çıkmazdan çıkış kaç ömür, kaç çağ alır, bunu kestirmek zor. farkedilmeyen veya farkedilmek istenmeyen en önemli şeylerden biriside bir taraftandan bu ihtiyaçların aynı zamanda bizi maşgul etmesidir. evet bu sistemin o topluma getirdiği her yapı, bu yapı özelikle kurumsalda olabilir veya bir çok sanal ihtiyaç, bunlar toplulukları bireysel mücadeleye iten, meşgul eden, hep aynı yerde saymalarını sağlayan meşguliyetlerdir, meşgaleleridir. 

Kısacası bu uygarlık denen şeye geçen ülkeler topluluklar, güç karşısında dönüşmüşlerdir. karşıtların çarpışmasıyla gerçekleşen sıçrama deselerde, işin aslı sonuç olarak mutlak hakim gücün dönüştürmesinden ibarettir. karşıtların çarpışması iki eşitten bir düzenmi çıkarıyor ortaya, yoksa bir tarafın, gücün ağır bastığı düzenimi çıkarıyor ortaya. bu tesbit benim için somut kati gözükmekte. burada ''gandi, malcolm x '' gibi insanlar akıllara geliyor, öyle ya onlarda hakları için bir düşünce gücü oluşturmuş ve kazanmışlardır, neyi kazanmışlardır_? içinde bulundukları sistemden hak ettikleri bir hakkı, halklarına bakalım hindistanlılar, afrikalılar sömürülmekten kurtulmuşlarmıdır, yaratıcının yaratılış gereği verdiği hakları özgürce, sınırsızca kullanabiliyorlarmı, hangimiz yapıyoruzki bunu hepimiz sömürülüyoruz. adına, bağımsızlık, özgürlük ne dersek diyelim, zaten doğal olan hakllardan birini kazanmışlardır. fakat bu bizim bahsetiğimiz dönüştürme konusundan, daha farklı bir konu. alakasız bir örnekle; maç yapmak diye bir eğlence veya spor yöntemi hayal gücüyle üretilmiştir, burada oyun esnasında taç adında bir uygulamanın gerçekleşmesi dile getirilmiştir, bu taç'ın varlığı kabul edilmiştir. ama bir tartışma vardır taç'ın nasıl atılacağı ile, ellemi, ayaklamı. evet anlaşmazlık etkisiz bir anlaşmazlıktır aslında, her şekildede oyunun özünde veya kabulünde bir değişiklilik söz konusu değil, nitekim birde kornel uygulaması üretilmiştir, buda aynı çizgi üzerinde ama kale enlerinin iki ucundan yapılmak suretiyle ayakla atılmaktadır, elle atılsa veya ellemi ayaklamı diye tartışması yapılsada ,oyunun özünde gerekliliği, yararı, zararı, kabulü konusunda topyekün bir değişiklilik sağlayacak bir etksii yoktur.
tabi insan hak alımı, bu kadar basitleştirilemez, sonuçta yanan canlar var diyebiliriz, ama özünde haksızlıkları üreten sistemin kendisiyle değil, sistemin uygulanmasındaki bir kuralla ilgili mücadele edilmiştir, ama aynı sistem yeni bir kuralla dolaylıda olsa, o hakkını, bir çok insani hakkını elinden alacaktır, alıyordur. sömürülmenin şekli değişikliliği, insanın özgürlük alanı algısını değiştiryor. tabi bir anlamda eskisinden daha iyi bir seviye'ye geldiği açık, ama bu mecvut somut durumu, gerçeği değiştirmiyor.
örneğin; bir ülke, kendisinden güçlü başka bir ülke tarafından istila edildiğinde, o ülkedeki insanların hepsinin öldürülüp öldürülmemesi sadece onlara olan ihtiyaca bağlıdır, yoksa binlerce insanı öldürüp sonra vicdan muhasebesi yapıpta durma sözkonusu değildir. kısacası oradaki tüm insanları öldürse, ve oraya kendi milletim dediği insanları yerleştirse bunu yapabilir, gücüde yeter, ama hem kendi topluluğunu refah içinde yüzdürüp, hemde sömürmesi, hemde üretimi yine kendi milletine yapması sürdürülebilir bir yaşam olmaz. fakat daha akıllıca bir yöntemle istila ettiği toplulukların önce bir kısmını öldürüp, ülkeyi talan edip ,yiyecek içecek,silah,para,sağlık her yönden bedbah hale gelmesini sağlayıp ,onları kendi istekleriyle kendine bağlıyacak hale getiriyor, mecbur bırakmış oluyor. sonra antlaşmalar yapıp, sonra kendi yıktıklarının tekrar yapılması için yardım adı altında borç paralar verip, iç dizaynını kendisi yönlendirip, tüketimini kendi üretimiyle karşılayıp, bunları bazen yardım, bazen borç hanesine yazıyor, bazende karşılığında toprak zenginliği, veya emek alarak eşitliyor. tabi burada istila eden açısından avantajlarda saymakla bitmez. hem kendi topluluğunu mutlu mesut kılacak ve kendi topluluğunun bütün nesillerinin üretiğini her hangi bir şey karşılığında satacak, bir başka potansiyel topluluk ve dolayısıyla onların nesillerinide yaratıyor. böylece kendi toplumunun bütün nesillerinin refahını,birikimini,ilerlemesini,gelişmesini, garantilemiş oluyor. ayrıca kendi insanını o topraklar içine sokup muhtemel olası tehlike altında bırakmıyor.

 

BU SİSTEM İÇİNDE ÜLKELERİN KENDİ İPİNİ ELİNE ALMA ÇARESİ

Aslında durum çok net ve açık, hani felsefi söylemlerde yolunu kaybettiğinde en başa dön ve yeniden başla denir ya, tamda bu durumdur. hatta elin şeyiyle gerdeğe girmek diye bir atasözümüzde, doğacak çocuğa yabancı olmakla bu tesbiti yapıyor.

Topluluk önündeki çare dış dünyaya kapılarını, ithalat yönünden kapatmak veya kısıtlamak. aynı zamanda ihtiyaçlarınıda topluluk mali koşullarıyla oranlamaktır.

Kendi temel ihtiyaçlarını yani başlıca yemek, içmek, giyinmek (hayvancılık ve tarım ve sanayi) ihtiyacını yeniden başlatmak ve en kötü hava koşullarına,aksiliklere karşı telef olacak ürün hesabını yaparak üretim yapmaktır. tabi en başta toprak reformu yapıp her aileyi toprak sahibi yapıp üzerinede barınabileceği bir ev yapmaktır. bunların hepsinin yapımının %90'ı insan gücüne bakar, o nedenle yapılması en akla yatkın ve en abartısız şeylerdir. yaşamsal sağlık tamamen ücretsiz olur, estetik sağlık ücretlide olabilir. vergiler en uygun seviyeye indirilir. maaşlar emek ve oluşturduğu değer ölçüsünde belirlenir. bu, insanların yüzlerinin gülmesi ve toplum olarak mutluluğu haz etmesini sağlar. sonra aşamalı olarak alım talebi oluşturan ülkeler için üretimi çoğaltıp, birikime geçiş başlatılır. burada aksatılmayacak tek şey eğtimdir. ilk önce genel eğtimi verecek bir sayı insan özenle belirlenerek elemelerden geçirilerek oluştrulur, bu insanlar bölüm,bölüm kendi alanında uzmanlığın doruğuna ulaştırılır ve bu insanlar genel eğtime başlarken aynı zamanda genel eğtim alan insanlardan bir sayı insanı, özenle belirleyerek elemelerden geçirerek oluştrur, bu eğtim şekli hiç durmadan tekrar ederek eğtimde kalitenin doruğuna çıkılır. aynen köy enstülerine benzer şekilde, fakat o günle bugün arasındaki farkı göz önünde tutarak. peki bu zaman içinde diğer ülkeler, çok ilerlemiş olur o aradaki fark ne olacak denilebilir. birincisi içinde bulduğumuz yaşam mücadelesinde'de (yani bu günde)o farkı kapatmamız söz konusu gözükmemekte, tam tersine imkansız olduğu gerçeği bilinmekte. bir yolda koşmak için ilk önce kendinizinde bir şeridi olması gerekir veya şöyle söyleyelim toplumsal kalkınma bir grup dansı ise, eşit bilgiyle, eşit maneviyat ve maddiyat ölçüsüyle yola çıkılmalı. bir toplumda biri farklı dil konuşup, diğeri farklı dil konuşup, diğeri hiç bir dil konuşamıyacak durumda ise, biri bir sanat çalgısına kutsal sesler olarak bakıp, diğeride buna müzik aleti insan yapısı olarak bakıp detaylandırabiliyor ise, biri eşşeğe binip, biri otomobille, metroyla geziyor ise (v.b) o toplumdan bir halt olmaz, olmadığıda görüldü zaten. farklı dünyaları ,algıları yaşayan. farklı kültürleri yaşayan, tek ama parçalı topluluk sürüsünden başka birşey olamaz. ve bizim gibi toplumlar bunu tecrübe olarak almalı, yeterince tecrübe birkimimiz var sanırım. burada her zaman yaptığımız gibi bir başka ülkeyi kopyalama arzusuyla bu şekilde bir toplumunda gelişeceğini söyleme çabasına girmeyede gerek yok, mantık bunu gerektirir.

 
TÜM İNSANLIĞIN ÇARESİ ZEİTGESİT YAŞAM BİÇİMİ

Tabi şimdiye kadar bahsedilen konular, bu sistemi kabul edip, bu sistemle yaşamaktan vazgeçmeme kararı almış ülkenin, en akıllıca yoldan kendini nasıl kalkındırabileceği, koruyacağı yolundan bahsediyoruz. yoksa zeitgesit düşüncesindeki gibi, şimdilik ilk duyan için detaylarını bilip içinde hisstemeden önce ütopik gelen yaşam biçimi, insanlığın tek kurtuluşu, ilacı, çaresi, sırrıdır. tabi işin özünde sır falan yoktur, aslında her şey somut göz önündedir, fakat her doğan bireyin içine düştüğü bu parasal sistemli yaşam biçimi ve bu sistemle yaşamaya alışmış hastalıklı topluluklar,toplumlar, yeni doğan her bireyide büyüme evresinde törpüleyip, budayıp kendine eklemlemektedir. her eklemlenen bu toplumu oluşturduğu için, yeni bir yaşam şekli, yeni bir fikrin gerçekleşeceğine olan inanç, hazır alışkın olunan ve acı verdiği halde, savaşarak, mücadele ederek yaşanan bu sistemi değiştirme gücünün olmadığına, hatta altarnatifinin olmadığına inanıyor. karşı çıkanların ortak direnci zeitgesit yaşam biçiminin din,dil, mezhep, ırk, milliyetçilik, ideolojik ve her türlü ayrıştırıcı unsurdan soyutlanmış sadece ''insan,canlılar,doğa'' merkezli yaşamdan yana olduğundan, zeitgeistin dışladığı ayrıştırıcı diğer unsurlara alışmış ve bu unsurların eksikliğini duyan karşı çıkıyor diyebiliriz. bu karşı çıkışın en dişlisini tarihte olduğu gibi din'i duygular yapacaktır mutlaka. tabi bu bilinçlenmek ve tüm detayları bilmekle alakalı bir durum.

 
PARASAL SİSTEMİN TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİSİ

Parasal sistemli yaşam mücadelesinde insan yok, sadece kar-zarar hesabı yapılıyor. bütün kurumlar, yapılar, meşgale araçları, tv dünyası, iletişim, eğtim, her şey bu sisteme kar-zarar hesabıyla çalışıyor. insanların beyinleri sürekli meşgul ediliyor ve sahte bir yaşama alıştırılıyor. kişiler bireysel kalınca yaşamsal ihtiyaçlarının yokluğu ve karşılanması gerekliliği neticesinde, mecburen ayak uydurmaya, topluma uyum sağlamaya başlıyor, ve birilerini kazıklayarak, birilerine zarar vererek, kar etme mücadelesine binçli veya bilinçsiz giriyor. uyum sağlayanlar başkalarının elın teri, emekleri, acıları üzerinden kazanırken, uyum sağlayamayan, insanlığını hala kaybetmemiş olanlar veya fırsat bulamayanlar yok olup gidiyor, piskolojik rahatsızlık uyum sağlayanda'da sağlamayanda'da var, çünki ikiside sistem mücadelesine girip akıl sağlığını kaybediyor, aradaki tek fark birisi yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak yolu bulmuş olarak bu rahatsızlığı yaşıyor, diğeri onuda başaramadığından yaşam mücadelesinde tamamen yenilmiş oluyor. yani insalık topluluğu yaşadığı sistemin esiri olmuş ve tamamen delirmiş durumda, sağlıklı değil. en sağlıklımız bile böyle, fakat toplum etrafta normal insan barındırmadığından ve normal insanı hemen kendine dönüştürdüğünden bunu farketmesi çokta kolay değil. işte bu durmu yaşarken, bunları yaşayan insan topluluğunun sistemi değiştirmeye, altarnatif üretememesi, daha doğrusu sistemin kendi alıştırdığı pikolojiyle altarnatifleri ütopik bulması, hazır alışık olduğu sistemi değiştirip daha kötü sonuçlarla karşılaşacağını düşünmesi neticesinde bu sistemle zoraki yaşamaya çalışıyor. gündelik yaşamda sistemin bütün acılarını ömrü boyunca çeşitli zamanlarda sık sık yaşıyor, fakat altarnatifi olmadığından çözümü yine sistemin içinde, sistemin yapılarını, meşgalelerini kullanarak aramaya, yani kar etmek, para kazanmak için altarnatifler üretmeye çalışıyor, hesaplar planlar yapıyor, kar beklentisi ahlakı ortadan kaldırır, çünki yaşamsal ihtiyaçlar, ihtiyacı karşılama güdüsü oluşturur, bu güdü mevcut sistem dışında bir altarnatif çare bulamadığından, mevcut yapı içinde çözüm arar, aradığı çözüm kar etmektir, kar etmesi için bir diğerinin zarar etmesi gerekir, maldan zarar, emekten zarar, candan zarar, sınırı yok bunun, sonuçta ihtiyaç sahibine kar getirecektir. işte yaşamsal ihtiyaçlar güdüsünün ahlak, etiklik, insan hakkı, gibi bütün sloganların noktalandığı ve sustuğu andır. çözümü üretir ve sisteme adapte olur, aksi halde yok olur.

Bu nedenle şu türlü sözler türetilmiştir, acıma acınacak hale düşersin, paranın dini imanı olmaz, gibi parayı tanrılaştıran daha bir çok söylem vardır. ve işin tuhafı gerçektirde bu tesbit. yani bu parasal sistem ve ona bağlı yaşamsal sistemle yaşanacak ve yaşanıyorsa, acırsan acınacak hale düşersin örnekleri epeyce çoktur(örneğin yardım için duran otomobilin sahibi gasp edlirek öldürüldü, veya borç para verdi öldürüldü) evet günüzümde borç para vermek kişiyi ne kadar tanısanızda çok zordur, hatta senetle sepetle bile geri alınamaz çekincesiyle verilmez, güvenmeyiz. çünki tecrübeler var, parasal sistemin insanı soktuğu haller var. borç ne maksatla verilir _? (devletler, tahsilini gücü ölçüsünde belirledikleri için, ayrıca ülkelere sızmak orayı daha rahat sömürebilmek için borç verir, borç karşılığında devlet tahvili alır, devleti kendine borçlandırınca o borç sürekli hatırlatılarak, sürekli imtiyazlar istenir) ama toplumun, sade vatandaşın isteyeceği davlet tahvili senettir, buna bile güvenemez. buraya kadar faizli çıkar ilşkili borçtan bahsettik, gelelim asıl konuya faizsiz, çıkarsız, sırf yakınlığınız var ve ihtiyacı var diye borç vermekten bahsedelim, ihtiyacı var ama geri ödemesiz ihtiyacıda kimse karşılamaz, çünki genelde aynı ekonomik sıtandartlarda yapıları vardır ve borcu verecek olanda yarın o paraya çok ihtiyaçlı olacaktır. ama ahlak açısından yakınlıktan dolayı, bu borcu faizli, senete'de bağlamaz, elden sözle verir. işte bu borçlara bakıldığında genelde büyük oranda geri alınamayan sonu cinayetlerle, küskünlüklerle biten borçlardır. halbuki borcu alan borç isterken ezile büzüle, dertli, belkide gözü yaşlı istemiştir o borcu, ama geri dönüşü genelde borcu veren sormadan olmaz, hatta borcu veren sorduğunda bahaneler üretilerek şu gün bugün vereceğim demeler başlar ve günler verilir, günler bir başka güne ertelenir ve sonunda uzunca koşturmalardan, sinirden, sitresten sonra, bazen borç alınır ama mutlaka küslük başlar. veya para katiyen alınmaz ya sineye çekilir yada büyük kavgalar, hatta cinayetlerle sonuçlanır. burada borcu veren cebinde duran parasını vermiştir, hemde karşılıksız vermiştir, durup duruken hem cebindeki parayı verip ve o paraya ihtiyaç duyduğunda başkasından borç isteyecek duruma gelmiş olmasını bir kenara koyalım, birde borç verdiği için dostluğu bitmiştir(tabi bu noktada parayla bozulacak dostluk zaten dostluk değildir diyerek sloganlar atılabilir, ama somut gerçekler paranın bu kadar keskin olduğu ve her şeyi bir birinden ayrıcak yetenekte olduğudur). biri size iylik yapma yoksa dostluğun bozulur dese ne dersiniz, saçmalık dersiniz değilmi. ama genel yaşanan örneklere baktığımızda evet borç vermek genelde borç varilen kişiyle ilişkileri zayıflatır, hatta koparır. bu parasal sistemin ahlak anlayışıdır, yani etiklik yoktur, günü kurtarma, kar etme vardır, sonrasına o gün bakarız anlaşı vardır. yani göz yaşları, gerçek gülümsemeler bu sistemin içinde kesinlikle anlaşılmaz. bunun anlaşılabilmesi için tüm insanların temel yaşamsal ihtiyaçlarını ömür boyu karşılayamıyacağı korkusu, endişesi olmaması gerekir, öyle güvenilir bir sistem gerekir. yani zeitgeist tarzı yaşama geçilerek, dünyadaki bütün temel ihtiyaç ürünlerini eşit şekilde bölüşmek gerekir, işte o zaman ego varmı, nefis varmı, ne yönde çalışıyor, insanın doğasımı gerçekler orataya çıkar.
 
ULUDAĞ SÖZLÜKTE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE KONULU BAŞLIK VE CAVAPLARIDIR
KONU=Gelişmekte Olan Ülke

ben beni bildim bileli türkiye, brezilya ve çin'den ibaret olan ülkelerdir.
(krmyrdsn, 23.09.2006 19:23 ~ 19:27)

az gelişmiş ve çok gelişmiş ülkelerin arasında kalan ülkeler...
(arcadian, 23.09.2006 19:25 ~ 19:37)

son yetmiş yıldır türkiye'nin demirbaş olduğu listedir.
(hunlu, 23.09.2006 19:26)

asla gelişmiş ülke sıfatını kazanamayacak olan ülkelerdir.
(6.4.r.1.$.h, 23.09.2006 19:32)

uktecinin de belirttiği gibi globalleşen dünyaya ait bir terimdir. gelişmiş ülkelerin statüsüne ulaşamayan ülkelerin yüzüne karşi az gelişmiş dememek amacıyla uydurulmuştur. kibarca ilkelsiniz demenin bir yoludur.
(aksak tirtil, 02.12.2006 22:28)

(bkz: d8 ülkeleri)
(t square, 02.12.2006 23:11)

son elli yıldır türkiye...
(hunlu, 02.12.2006 23:13)

aslında tam olarak böyle bir tanım yoktur. bu tanıma girdiğni iddia eden ülkelerin katılmadığı, temsil edilmediği platformlarda bu ülkelerden az gelişmiş diye bahsedilir. bizim kendi kendimize uydurduğumuz bir tanımdır.*
(yalnis, 12.12.2006 10:56 ~ 10:57)

gelişmiş ülkelerdeki gibi yüksek teknoloji kullanımı vardır fakat, az gelişmiş ülkelerde görülen düşük milli gelir, düşük eğitim seviyesi en önemli unsurlarıdır. bölgeler arası farklılıklar vardır. sanayi bölgelerinde gelir iyi bir durumdayken, tarım bölgelerinde çok düşük gelir vardır. yabancı sermayenin pazara girişi kolaydır fakat bu yerli sermaye bitirmektedir. esasen kapitalist ülkelerin sömürü düzenini en rahat yürütebilecekleri ekonomik seviyelerdeki ülkelerdir.
(shalamar, 12.12.2006 17:40)

yalandır. sen gelişiyorsun diye kandırılan ülkedir olsa olsa bu. 50 senedir gelişiyoruz da ne oldu? dış politikada herhangi bir icraatımız var mı? yoksa ab'ye gireceğiz derken politikada oyalandık mı?*
(uieat, 06.04.2007 03:12)

gelişmekte olmaya devam edecek ülke için;
(bkz: türkiye)
bu gidişle asla gelişmiş ülke olamayacak ülke içinse cevap yukarıda.
(zebani, 06.04.2007 03:15)

(bkz: gelişmekte olan ülkeler)
(krmyrdsn, 06.04.2007 03:23)

yuzyillar boyunca gelisecek olan ulke;
(bkz: turkiye)

aslinda gercekten gelisiyor muyuz?, yoksa bizi yiyiyorlar mi? diye dusundurten bir gelisim icindeyiz.
50 yildir gelisiyoruz ama hala basamak atlayim gelismis bir ulke seviyesine gelemedik. o zaman biz gelismiyoruz galiba ya da gelisiyoruz ama karinca adimlariyla. biz milimetre milimetre ilerlerken diger ulkeler metre metre ilerliyor kanimca.

sebep;
(bkz: cahillik)
(bkz: birbirimize dusmemiz)
(bkz: kukla politikasi)
(tmr tr, 06.04.2007 04:04)

(bkz: az gelişmiş ülke)
(vernon sullivan, 13.05.2007 16:08)

(bkz: gelişmiş ülke sorunsalı)
(filleri kurtaran adam, 13.05.2007 16:14)

gelişmemiş, 3. dünya ülkesi olarak kabul edilen, ekonomik olarak dışa bağımlı olan ülkelere, batının kendilerini bir halt zannetmeleri için, şirin görünmek için, geliştirdiği kavram...
(paleface, 13.05.2007 16:31)

makro ekonomik veriler, ülkenin demogrofik yapısı ve birçok sosyal veriyi ele alıp ülkelerin gelişmişlik düzeyinde bir baz ölçü.
(iysr, 13.05.2007 16:38)

global sermayenin sömürüsünde olan ülkelerdir, gelisir gibi görünür ama hep oldugu yerde kalir.

misal, türkiye.
(alchemist, 13.09.2007 22:27)

gelismis ulkeler tarafindan gaz verilip rahatlikla somurulen ulkelerdir. dunyada gelismeyen ulke var mi ki?
(isla morada, 13.09.2007 22:32)

aslında gelişmekte olan kısmı bir süreçten ziyade niteleme sıfatıdır. sömüren, sömürülmekte olan ve sömürülmüş bitmiş ülkeler diye sınıflandırmak en iyisidir. bu sınıfta olan ülkemizin bir sonaki mertebesi sömürülmüş bitmiş sınıfında olacaktır.
(fikrizikri, 13.09.2007 22:34)

gelişmişliğe ha ulaştı ha ulaşacak süreçteki ülkedir.
(sechqeen, 01.10.2007 03:24)

Sanayi devrimiyle birlikte, üretim teknolojilerinde sağlanan atılımlar halkların kaderini değiştirdi. Söz konusu sanayi devrimini yaşayan haklar hızla gelişmeye başladılar ve bu hıza erişemeyen toplumlarla aralarında zaten bulunan seviyeyi çok daha fazla açtılar. 1950'lere gelindiğinde, dünya ülkeleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olarak ikiye ayrıldılar. Bugün altı milyara erişen dünya nüfusunun yaklaşık dört milyarı, gelişmekte olan ülkeler olarak nitelendirilen, fakir ülkeler blogu içerisinde yaşamaktadır. Bu noktada geçen zaman göz önüne alındığında gelişmekte olan ülkeler adına gelişmekte olan ama nedense bir türlü geliştikleri gözlemlenemeyen fakir, genellikle sömürülen ülkeler denilebilir. Acı ama gerçek (bkz: Türkiye)
(illumination, 15.11.2007 16:01)

danone ile beslenmesi, giysi ya da ayakkabı alınırken bir beden ya da bir numara büyük alınması gereken ülkelerdir. bu yavrucaklar ağzı süt kokan ana kuzuları olduğundan kelli mamaları blendırdan geçirilerek verilmeli, geCe yatağa işememeleri için altları bağlanmalıdır.
(sakaci zeus, 15.11.2007 16:07 ~ 17.11.2007 12:35)

gelişmemiş ülkelerdir.pek de gelişecek gibi durmamaktadır.
(ulusaseslenis, 15.11.2007 22:12)

_________________________________________________________________________________
 
YORUM
Biz paradan bahsederken parasal sistem ve ona bağlı yaşam biçimi diye tanımlıyoruz, yada ben öyle tanımlıyorum diyeyim. Para etkinliği sadece ürünün alınıp satılmasıyla ksııtlanacak bir boyutta değilki, parasal sistem bir çınar ve dalları yaprakları sahte meyveleri, her şey var, o nedenle insanların kafasını karıştırabilmekte bu kadar usta. parasal sistem dediğimiz şey, ürünü belirliyor, ürünün toplanması, yapılması, üretilmesi aşamasında emeği sömürüyor, geniş kitleleri meşgul edicek bireylerin kullanması için araçlar üretiyor, bu araçlar ve bu araçları kullanacak bireylere çıkardığı ürünlerin reklamını yaptırıyor bu araçlar elinden çıktığında dünyaya yayılması çok kolay ve doğal oluyor. bu araçları kullanacak bireyleri el üstünde tutarak kıral gibi yaşamalarını sağlıyor, bu meşgaleci bireylerde en iyi bildikleri meşguliyet işlerini yerine getiriyorlar.

1)Tüm meşgale araçları üretildi

2)Üretilen meşguliyet araçlarında görev alacaklar, sebebleri hepimiz tarafından bilinen nedenlerden dolayı para mıknatısının çekim alanına akmaya başlıyor, bu mıknatıs alanına aktıkça, azalan değerlerin, ahlakın, dürüstlüğün, etikliğin yerini ondan daha hızlı şekilde çoğalan para alıyor.

3)Meşguliyet zincirinde, bütün eğlence alanlarını bu araçlar doldurur duruma geliyor. saçının ortasını kazıyıp, suratına farklı makyajlar yapıp, ilginç elbiseler giyen insanları, bu meşguliyete alışmamış olduğu sırada görse deli diye damgalayacak kişi, bu meşguliyete alışmış olduğundan kendini onunla özdeşleştiriyor.
doktor,öğretmen veya kabiliyet gerektiren insanlar için gerçekten somut olarak faydalı işler yapan insanların, sürekli calıştığı halde kazandıkları parayla kendilerini iyi kötü geçindirip ve bir ev alma durumuna gelmesi için bir nesil ömrü vermesi gerçeği kenarda duruken, örnek; bir futbolcunun sadece bir maçlık aldığı teşfik parasıyla bile, mesela bir bina satın alabileceği gerçeğiyle yüz yüze kaldığımızda. aslında parasal sistemli yaşam biçimde birer apttal türü olarak yaşadığımızın, yaşadığımızı sandığımızın gerçekliğiyle yüz yüze kalıyoruz. A)insanlığa somut anlamda faydalı kişilerin hatta tarlada yiyecek üreten insandan başlayarak söyleyelim, bir ev sahibi olabilmek için yarı aç yarı tok geçinip ancak bir ev sahibi olma ihtimalleri varken, yani bir ev sahibi olmak için ömrünü verirken B) diğer taraftta futbol denilen 90 dakikalıl top koşturması sprounun içinde yer alan bireyin sadece bir maçın teşfik parası ile bir bina satın alabilmesi kıstasına (bir ömür ve bir gün) dönüp bakalım yapılan işin emek değerine, biri tüm insanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama maksadıyla güneş altında, yüzü gözü ter içinde, yara içinde, nasır içinde kalarak toprağı elleriyle eşeleyen insan, diğeri belirli günlerde 90 dakikalık top koşturarak çok geniş kitleleri meşgul etmiş, sonrada yabancı ülkelerden marka otomobilleri, köşkleri, limana bir yatı, havaalanına bir özel uçağı alıp, her gece bir başkasının koynunda, her gece bir başka eğlencede gününü gün eden bir başka insan. işte verilen emekle,karşılığında alınan kazancın arasındaki orantısızlık uçukluk tamda bunu açıklamakta. bizler bu sistemin içinde ruhlarını kaybetmiş birer yaratık topluluğuz, çok ince kıl kadar bağlarla iç içe yaşıyoruz, her an birbirimizin boğazını gözmüzü kırpmadan kesebiliriz, evet çünki gerçekten hastayız ve yaşamsal ihtiyaçlarımız var. bu ihtiyaçlar yatla gezmek, lailada, reinada eğlenmek, her gece farklı kişilerin koynunda uyanmak gibi sanal ihtiyaçlar değil, bunlar yaşamsal ihtiyaçlar ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamayan kişi, kundaktaki bebeğinde, 80 yaşında insanında hesabını yapmaz, çünki konuya insani bakmaz bakamaz, giderlmesi gereken bir ihtiyaç var ve kar-zarar hesabıdır bu, yaşamak için gerekirse öldüreceksin hesabıdır bu.

İşin muhasebesine gelince, muhasebe denilen genel muhsebedir. dünya üzerindeki madenlerin miktarından ve nufusa oranla, araçlar, yiyecekler, giyecekler dolayısıyla ihtiyaçlar için kullanılamsından ibarettir. bunu şimdiki düzenle, bu yaşam tarzıyla algılamak yanlış olur. o yaşam tarzında sanal ihtiyaçlara gerek yok, yaşamsal ihtiyaçlar ve üstüne herkezin aynı oranda alacağı arzulayıcı ihtiyaçlar olabilir. yani herkezin bir otomobili olur. otomobil diyelim 10 çeşit olur ama sen ben ferrari isterim dersen olurmu, dermisin, demezsin. çünki zaten diyorsan zeitgeistin hiç başlamamış olması gerekir. sen demediğin zaman bu bilince ulaştığın zaman zetigeist yaşam biçimine geçilebilir ancak. sen o bilince ulaşmamışsan zaten zeitgeist yaşam biçiminede geçilmemiş demektir. sen derken genel konuşuyorum. ne demiştim daha öncede, parasal sistemli dünyada parasız yaşam olmaz, o nedenle bir şehir kuralım gören gelsin diye bir şey olmaz, sadece zaman ve bilgiye ulaşabilmek meselesi, sonra gerisi kendiliğinden gelecektir. parasal sistemli yaşam biçiminde, yaşamaya ne yazıkki devam edeceğiz, ama zihnimiz'de hazırda beklemeliyiz. yani o gün geldiğinde, böyle bir yaşam biçimi düşüncesi zihnimizde bitmiş olmalı. bu belkide 100-200-300 yıl sonra gerçekleşecek ama mutlaka gerçekleşecektir.insanlığın eninde sonunda geleceği son bulacağı sırda budur, en azından bugünün öngörüsünde bu böyle.

Projenin mimarı gönüllülerden söz ediyor, insanlar gönüllü olacaktır diyor. örnek olarakta geçmişten bugüne var olan bilim adamlarını gösteriyor, icatları para değil zihin yapıyor ve benim bildiğimde bu zihinler pekte krallar gibi yaşamamışlardır tam tersine çok acılar çekmişlerdir. kimse yan gelip yatmaz, böyle bir şey istemez, neden istesin. ne kadar yatabilir, bu parasal sistemli yaşam biçiminin insanların zihnine yükledi bir ağırlıktır, gerçek değil sanaldır. daha öncede söyledim, kendi sömürü çarkına ayak uyduramayana tembel diyorlar.

Her insan çalışacak diye bir şeyde yok, sonuçta robotlardan teknolojiden bahsediliyor, yani otomat sistemi, bu sistemler bile diğer otomotlar tarafından kontrol edilebilir, yani roboton denetimi, arza tesbiti yine bir robota emenet edilebilir. ama insanlarda mutlaka kendi zevk aldıkları, kendi kabileyetleri doğrultusunda bir şeylerle uğraşacakalrdır. bugün tarım para kazanmak amacıyla yapıldığında çok zor gelebilir, çünki hem ağır yükü, hem az olanağı, hem bedeni yorucu, v.s v.s özeliği vardır.ama sınırsız kaynaklı yaşam biçiminde topraksız tarım yapmanın ne kadar zevkli olabileceğini düşünebilirmisin, birileri zevk almam ben dötümü döner yatarım diyebilir belki, ama gerçekci olalım, kendi kendimize düşünelim ne kadar aylaklık edip, ne kadar fosur fosur yatabiliriz, her tülü mahlukat mutlaka bir işle bir şeylerle uğraşıyor bizde türümüzün gereği mutlaka zevk aldığımız bir işin ucundan tutacağız, kimi bilim, kimi astronomi, kimi bitkiler, kimi hayvanlar, kimi spor, kimi tarih, kimi matematik, kimi müzik, kimi resim v.s v.s bitmez bunlar. ve emin olmak gerekki bugünden çok daha hızlı yol katederiz, çağ atlarız teknolojide'de, sağlıkta'da, tarım ve hayvancılıkta'da. çıkar ilişkisi, rekabeti rekabetde gelişmeyi getiriyor diye düşünenlerde olabilir, bu yanlış. aslında tüm enggeler çıkar ilşkisinden dolayı çıkıyor, bunlar kendi kurdukları oyun alanın dışına çıkmadan rekabet ediyorlar, yani bilgisayar parçası satarken, fiyat ve özelikler konusunda aynı kazıklama yöntemini kullanıyorlar, sadece küçük isim, marka,teknoloji kurnazlıklarıyla bunu yapıyorlar. sağlıktada, nekadar ilerlediğimizi kim bilebilir, belkide kansere çareyi bulalı yıllar olmuştur, belkide aids denilen hastalıktan kurtulmak bir şırınga iğneye bakıyordur, belkide reflü denilen hastalık bir ilaca bakıyordur, ama bize neden satsınlar,_? neden satmasınlar denirse binlerce sebep söylenebilirde, neden satsınlar denince pek fazla mantıklı cevap bulamayız aslında. bir ömür boyu sadece rahatlatıcı hap olarak seni ve paranı kendine bağımlı yapmak varken, neden bir tüp şırıngayla bunu yok etsin ve bu bir tüp şıırnga için senden kaç para isteeybilir acaba_? sen nekadar verebilirsin. ama ömür boyu ilaca verdiğin paranın hesabını yapamazsın bile. herşey hesap kitap kar -zarar meselesi olunca, hiç birşeye güvenemez, ahlak,etiklik,dürüstlük beklenemez işte böyle bir durumda seçim yapmaya çalışıyoruz.

Projenin mimarıda diyorki bu sistem 4+4 lük hiç bir sorunu olmıyacak bir sistem demiyoruz, sadece şuna eminizki, bu sistem tarih boyu ve bugünlere kadar, içinde yaşadığımız parasal sistemli yaşam biçiminden, çok çok çok daha iyidir. daha insani, daha mantıklıdır.


Tabi çok net birşey daha var. zeitgeist yaşam biçimine dünya halkları komple geçiş yapamaz ise, veya bu geçişten önce bir başka geçişin yaşanması olası ise YANİ TEK DÜNYA YÖNETİMİ bence bu kesinlikle gerçekleşecektir, bana kalırsa bu fazlasıyla mümkün. tek dünya yönetiminin gerçekleşmesi bu yavaş seyreder hızlı seyreder o ayrı, örneğin dil kesinlikle tek dil olacaktır, yoğun kullanımı ile nesil geçişi ile'de ana diller denilen dillerin hepsi yok olacaktır. bunun kanıtları bugünden var, tek para eden, tek ortak kullanılan ve tek o dili öğrenmek için çaba sarfedilen dil ingilizcedir. bu eninde sonunda tek dünya dili haline gelecektir. din artık bu zamanda cazibesini yitiren, her bakımdan çağın gerisinde kalmış, ortaya çıktığı zaman itibariyle cahiliye dönemlerinin ahlak,hukuk,adalet ve korku ihtiyacına hitap eden bir anayasa idi ve insanlık treni ilerlerken belli bir süre kullanmak için aldığı vagonlarından biri idi din, artık hızı yavaşaltıyor ağırlık yapıyor. din genel çoğunluğun ezberden inandığı bir inanış durumunda olduğundan fazla uzun ömürlü bir geleceği yoktur, bir kaç nesil sonra olması gerektiği gibi, insanlık çöplüğünde yerini alacaktır. küresel dünyada ve geçen yüzyıllar içerisinde artık ülkeler diye birşey söz konusu olmayacak ve dünya herkezin evi, işi durumunda olacak. her toprak parçası, her deniz, her nokta, dünyadaki her bireyin yaşamsal alanı olarak tanımlanacak, bu nedenle din kavramıda ortadan kalkmışken, milliyetçilik, şuculuk buculuk diye hiç bir ayrım söz konusu olmıyacaktır. bunlar bugünün ütopyas,ı yarının gerçeğidir. ama bir süreç olduğunda biz görürümüyüz ömrümüz yetermi hiç sanmıyorum.
 __________________________________________________________________________________
 
GENEL YORUM
Ne ideolojiler,ne dinler, ne ırklar, ne mezhepler, insan üretiminden başka birşey değildir. meraklı düşünen insan önce üretiyor, sonra üretiğini kutsallaştırıp araya bir ikitanede o denizi yarardı, suda yürürdü, gökyüzüne uçardı, asası yılan olurdu gibi akıl dışı gelen şeyleri, mucize olarak anlatıp, insanaların vay bak bunları yaptığına göre yüce biriymiş demesine sebep olmaktadır. hepsi zamanın gerekliliği içinde insan tarafından düşünülmüş ve üretilmiş şeylerdir, ve insanları bütünleştirmez, ayrıştırır. tüm savaşlar kanlar, katliamlar, vahşetler, barbarlıklar, toprak ve ganimet savaşları, sözde iyi niyetli düşüncelerle oluşturulmuş bu ayrıştırıcı düşüncelerden dolayı yaşanmıştır. insanlık hiç bir ayrıştırıcı düşünce olmadan, sadece ''insan, doğa, canlılar'' odaklı yaşayabilirse bütünleşir.

Ben yaratıcıya inanıyorum, insan bilinen tarih boyunca yaratıcıya hep inanmıştır, zamanın algısında kimi, ateşe, suya, aya, öküze, kendi eliyle yaptığı puta v.s mana vererek yine yaratıcıya hep inanmıştır. yaratıcı inancı dinlerle başlamadı hep vardı, bunu keşfetmek için fazlaca uydurulmuş şeyleri üretmeye gerek yokki, insan kendine bakınca, içindeki enerji ruh her neyse onun ölümüyle son bulacağını düşünemiyor, mutlaka bir kayank var ve o kaynağa geri döneceğiz, o kaynakda yaratıcıdır. yediğimiz meyvelere, sebzelere, hayvanlara, bitkilere, canlılara doğaya baktığımızda zaten bunların mutlak yaratıcısı olduğunu kavrıyoruz öyle hissediyoruz. ama insan burada durmamış, soyuttan daha soyuta merak ve düşünce ile yaratıcı varsa mutlaka bizden istediği birşey vardır, bize bir yol göstermiş olmalı diye düşünerek, diğer şeyleri kendisi üretmiştir. yani sonrası insanın üretiği hikayeler zincirinden ibaret. ve bu sonradan üretikleri hep gruplaştırıcı, ayrıştırıcı şeylerdir, imkan yokki bütünlük sağlansın. din, mezhep, ırk, milliyetçilik, ideoloji ve ayrıştırıcı her türlü unsur her şey buna dahildir. bütün toprak ve ganimet savaşları bu düşünceler etrafında gruplaşarak yapılmıştır. bütün katlimlar, akan kan, eseridir. tabi zamanın gerekliliği içinde bu dinlerde birer anayasa kitabıdır, içinde ahlak, hukuk, adalet yönünden güzel şeylerde vardır, bu güzelikler yanında aynı zamanda bir çok saçmalığıda içinde barındırır. aynen çağımızda, günümüzde yaşadığımız insan düşüncesi ve elinin yazdığı anayasalar gibi zamanla yasalar tek tek değiştirilmeye, yamanmaya ihtiyaç duyar ve bu yamalamaya ihtiyaç duyulan yasalar belli bir süre sonra artık fazlasızyla çounlukta ise tek tek yasaları değiştirip anayasanın yasalarını yamamak çözüm olmaktan çıkar , komple anayasayı değiştirmek zorunda kalırız, aynen budur durum. insan yaşam yolculuğunda akıyor, sürekli yol alıyor, daha gelişerek, değişerek, evrim geçiriyor, bu bir tren yolculuğu örneğiyle; dinlerde diğer her düşünce gibi birer vagondan ibarettir ve belli noktaya gelindeğinde bu vagonlarda engel ve ağırlık yapmaya başladığında, kendinden öncekiler gibi bu vagonlarda bırakılacak, insanın zihin çöplüğünde yerini alacaktır, tren ağırlığını atacak hızlanacaktır. insanın aradığı bütünlük ''sır'' değildi hep vardı. ama insan ilkellikten gelişme sürecine girdiğinden bunu kavrayamazdı ve bunu etrafına duvarlar örerek kendisi ''sır haline getirdi. kısacası; teklikten dağılan insanlık, dağınıklıktan bütünleşecek. bu bütünleşme gerçekleştiğinde din,mezhep,ırk,milliyetçilik,ideolojiler ve ayrıştırıcı her unsur ortadan kalkmış olacak. sadece ''insan,doğa,canlı'' odaklı yaşayacak böyle bütünleşecek. insanlar o bilince ulaştığında her bireyin bir bütünün dişlisi olduğunu, bir dişlinin başka bir dişliye verceği zararın bütünü etkileyeceği, dolayısıyla kendisininde etkileneceği bilinciyle birbirine zarar vermeden hareket edeceği bir yaşamdan söz ediyorum


Hiçbir ayrıştırıcı grup isimlerini kafamıza takmamıza gerek yok, din, dil, mezhep, ırk, ideolojiler, masonluktu, sağcılıktı, solculuktu, ve akkla gelebilen her türlü ayrıştırıcı düşünce grupları için geçerli bu. ben diyorumki her şeyi, hepsini silip atmak gerek zihinlerden, bunların hepsi teklikten dağılma sürecinde insanlar tarafından düşünerek oluşturulmuş gruplaşma, ayrışma oluşumlarıdır. ben somut şeylerden bahsediyorum. yaratıcının somutluğu yaratıkllarından kaynaklanır. yaratıcı her şeyi yarattmış, aynen biz insanları yarattığı gibi ve yaratıklarının bütün ihtiyaçlarınıda yaratmıştır. yani bütün kaynak yeryüzünde hazır var. insanların en somut ihtiyaçları, yaşamsal ihtiyaçlarıdır, ee yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için gereken her şeyde yeryüzünde mevcutmu_? mevcut. o zaman neden bir arada olup bütünlüğü sağlıyamıyoruz. 

Parasal sistem neden var, ihtiyacımızmı var parasal sisteme ve ona bağlı yaşam biçimine_? hayır. parasal sistemi insanların kamçısı olarak görenler var, bu kamçı olmasa insanlar tembellik edip yer içer diye düşünenler var muhtemelen, ama gerçek şuki bu fikri parasal sistemli yaşam biçimi insanlara bilinçli aşılamıştır. parasal sistem ürettiği ayrıştırıcı unsurlar, kurumlar ve meşgalelerle bu sağlıklı düşünceyi oluşturmayı enggeliyor. öyle gereksiz bir mücadele ortamı içine çekiyorki insanları, bu doğru gerçeği düşünüp, diğer nesillere bunu aktarıp, herkezin bilinçlenmesi önünde bir set, engel olarak duruyor. ''Parasal sistem'' insanları, kendi oluşturduğu sisteme göre tembel-çalışkan, aptal-zeki, eğlenceli-monoton, sexi-sıradan, zengin-fakir gibi parasal sistemin oluşturduğu kavramlarla ayırır.Tembel ama neye göre, insanlar ömürlerinin yarısından fazlasını çalışarak geçiriyor, hatta öyle bir duruma geldiki iki iş yaparak veya 15 saatlik işler yaparak ömürlerinin uyku ve yemek dışındaki zamanlarını çalışarak geçirenler'de az değil. uzun, ağır, fazlasıyla yorucu işlerde sadece ev kirasını ödeyecek kadar maaş vererek, bu adaletsiz gelir dağılımına karşı çaresiliğinden katlanan insanlar dışında ''parasal sisteme'' göre katlanmakta zorlanan, asilik eden insanlara tembel deniyor. günde en az 8 saat, veya 12 saat, veya 15 saat, tüm ağır işlerde köle gibi çalışan, kullanılan, karşılığında'da genel çoğunluğu yaşamsal ihtiyaçlarının bile çok,çok altında bir ücret alan insanların, işsizlikten kapı tırmalayan insanların, diplomaları boş duvarlara asan insanların, parasal sistem ortadan kalkdığında, yaşamsal ihtiyaçlarına kavuştuğunda, fosur,fosur uyuyup, yellene,yellene yan gelip yatacağını düşünmek dahamı mantıklı sence. kendimizi bildik bileli bu sistemin içinde yoğrulmuş, alışmış olmamızdan dolayı, bu gerçek bakış açısıyla değilde, ''parasal sistem'' olmasa insanların yellene,yellene yatacağı düşüncesine kapılmamızın nedeni daha iyi anlaşılıyordur sanırım. 

Zenginlik, fakirlik diye bir ölçü yerine ''yaşamsal ihtiyaçlar'' dediğimizde her şey yerli yerine oturur. zenginlik, ev, araba, iş, yazlık, kışlık, yat, havuz, uçak, toprak, ada sonu olmayan bir zincir bu, ve gerçekten gerekli değil.''parasal sistemin'' oluşturduğu mantıklı, mantıksız arzuların yaşanabilmesi için her zaman fakirlik, parasızlık (yaşamsal ihtiyaçların karşılanamaması ) denen illetin,korkunun birikimidir bunlar. bu öyle bir korku'ki ne kadar biriktirsen yeterli gelmiyecek hissiyle yapılıyor.

İnsanın çektiği acıların eleştirisini yapıp, bir grup oluşturup, o grubun etrafında kitleleri istediği yönde peşinden koşturması, sadece ayrışmayı gerçekleştiriyor. bir başkasıda başka bir grup kuruyor, oda kendi kitlesini peşine takıyor ve bunlar birbirleriye çatışıyor. fakat benim bahsettiğim tümün bütünleşmesi, tüm insanların doğa ve canlılarla bir bütün olarak yaşaması, başka hiç bir ayrıştırıcı düşünceye gruplaşmaya, oluşuma gerek yok. bu oluşumlar iyi niyetli şekilde yola çıkmış olsada birer ideolojidir, farklı gruplaşmalardır. yaratıcı inancı dinlerle başlamaz, o anlatılan dinlerin anlattığı yaratıcıdır, misal yaratıcı inancı zihinlerde kaybolsa din kendi varlığını ayakta tutabilirmi, tutamaz tabi, peki din inancı zihinlerde kaybolsa, yaratıcı inancını etkilermi, tabiki etkilemez. yaratıcı inancı hep vardı dinlerle başlamadı, yaratıcı inancından dolayı, insan düşünerek sonradan dinleri üretti. bu benim anlattığım şeye deistlik diyorlarmış, her düşünceye bir isim takıp hızlıca grup oluşturuluyor sanırım. destliğide, teizmle ateizm arasında geçiş vazifesi gören bir köprü olarak görenler var, tabi bu düşünce yanlış. doğrusu ateist olan insanların çoğunluğu din öyle söylüyor diye ateist oluyor. yani din hadislerle, şunla bunla ben bütünüm bunların herhangi birini sorgulamak yaratıcıyı inkar etmektir diyorsa, insanlarda kendilerine ateistliği tek yol olarak görüyor, kısaca din öyle söylüyor diye ateist oluyor. halbuki dinler'de mantıksızlık var diye yaratıcıyı inkar etmek kadar saçma bir şey olamaz, çünki eleştirilen zaten dinlerin kendisidir. yaratıcı inancı soyuttur, varlığı maddesel bir şeye değil, her şeye tekabul eder. birbirinden üstün, sihirli v.b ayrıştırıcı unsur, madde ile telafuz edilemez. kısacası hiç bir ayrıştırıcı özeliği yoktur.
__________________________________________________________________________________

YORUM

Geleceği görmek gerek. dinlerde, dillerde, kültürlerde, devletlerde(ülkeler) birbirine karışıp yeni bir tek çatı oluşturulacaktır. bunun adı '' TEK DÜNYA YÖNETİMİDİR ''. devletler tek çatı yönetimiyle yönetilecek, dinler tek çatı yönetimiyle yönetilecek, diller tek dil olacak, kültürler birbirine karışıp büyük tek bir ortak kültür meydana çıkaracaktır. gözüken ortak dilin ingilizce olduğu ortada, bu dili öğrenmek küresel dünyada yaşamsal ihtiyaç haline gelmiştir. dünyada sınırlar kalkacak yeryüzünün her toprak ve deniz parçası bireyin ayak basabileceği, yaşayabileceği, ticaret yapabileceği bir yer haline gelecektir. ve bunların hepsi herhangi bir baskıyla değil, isteyerek, talep ederek gerçekleşecektir. hayır nostradamus kehanetleri değil bunlar, görmesini bilen herkez görebilir bunu, açık ve net. dünyada sürekli konuşulmaya başlanacak ortak diller öne çıkarak, diğer tüm dillerin nesillerle tamamen unutulmasını meydana getirecektir, bu dil dünya insanlarının birbirini anlayabilmesi ve ticaret yapabilmesi içinde fazlasıyla talep edililiyor zaten, ve edilecektirde. ben gerçekleşmeden 20-50 yıl önce yapılmış bağzı sinema filmlerininde, zihinleri tanıştırmak için yapıldığını düşünüyorum, yani insanlar bir anda karşılaştıklarına ani ve ters tepkiler verir ve kendilerini koruma güdüsüyle hareket eder, fakat bu gelecekte oluşması hesaplanmış, planlanmış yaşam, bağzı çok bütçeli sinema filmleriyle sürekli zihinlerle tanışmaya başlayınca, insanlar bu fikre,yaşama artık yabancı değildir, ve topyekün ani sert tepkilerde vermez. her şeye alışır insan, düşünün tarih boyunca insanın geçirdiği evreleri, hangi ilkellikten, nerelere gelmiştir. ve bu gelinen noktada gördüğümüz, bildiğimiz, kullandığımız herşey sanki doğumumuzla varmış gibi, alışmışızdır. aklımıza bile gelmez, çok nadirdir bugün kullandığımız araçların fazla değil 15-20 yıl önce olmayışı. tüm kainat evrim geçiriyor, içindeki tüm canlıları ve her zerresiyle bir bütün olarak, bu o kadar minik değişimlerle gerçekleşiyorki farkına bile varılamıyor halden hale dönüşümler. ve bu bir süreçtir adım adım gidilecek olan, ve yolun sonuda değildir, hep devam edecek evrimleşme sürecimiz. özünde bakınca TEK DÜNYA YÖNETİMİ sermayenin oluşturacağı bir yaşam biçimidir, halkın zıt yönde fazla bir etkisi olamıyacaktır. bu yönetim biçimide sonunda '' zeitgeist yaşam biçimine'' götürebilir, fakat içinde bulunduğumuz yaşam biçiminden geçiş TEK DÜNYA YÖNETİMİYLE değilde, direk ''zeitgeist yaşam biçimine'' geçilmesini sağlarsa bu insanlığın kazandığı zaman anlamına gelir. sonuca(mutlu yaşam biçimine) daha hızlı varılması anlamına gelir.
 _________________________________________________________________________________
(PCKED)
Toplam 74770 ziyaretçi (153275 klik) Kişi Buradaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol